top of page

Yeşil Geçiş

Massimo Cacciari & Giorgio Agamben

Çev.: Yusuf Enes Karataş


Belli bir gruptaki insanları otomatik bir biçimde ikinci sınıf vatandaş haline getiren ayrımcılık, kendi içinde hayli ciddi bir meseledir ve sonuçları demokratik yaşam için dramatik olabilir. Yeşil geçiş denilen uygulama da bilinçsiz bir umursamazlık ile ele alınmaktadır. Despotik rejimler her daim, başlangıçta sınırlı ancak sonrasında şahlanan ayrımcılık pratikleriyle işlemektedir. Pandemi bittikten sonra dahi takip ve gözetime devam etmek istediklerini söyleyen Çinli yetkililerin varlığı bir tesadüf değil. Geçmişe dönmek gerekirse Sovyetler Birliği vatandaşlarının ülke içinde hareket edebilmeleri için yetkililere göstermeleri gereken “yurtiçi pasaport”unu hatırlatmakta fayda var. Öyleyse bir politik temsilciaşı yaptırmayanlara faşist bir jargonla “onları yeşil geçişle temizleyeceğiz” diye seslenmeye başladığında, halihazırda ortada herhangi bir anayasal güvencenin kalmadığından gerçekten korkmak gerekir.


Aşı bir tür politik-dini sembole dönüşürse vay halimize! Bu sadece tahammül edilemeyecek bir anti-demokratik duruma sürüklenmeyi temsil etmekle kalmayacak, bu sürüklenmeye sebep olarak gösterilen bilimsel kanıtlarla da çelişecektir. Kimse kimseyi aşı yaptırmamaya davet etmiyor! Aşının etkililiğini desteklemekle hâlâ “kitlesel test” aşamasında olduğumuz ve problemin birçok bilimsel veçhesi üzerinde bilimsel tartışmanın sürdüğü gerçeği hususunda sessiz kalmak bambaşka ve tamamen farklı şeylerdir. 15 Haziran tarihli Avrupa Parlamentosu Resmî Gazetesi’nin açıkça belirttiği gibi: “Aşı olmayan kişilere, hatta aşı olmamayı tercih etmiş olanlara karşı doğrudan veya dolaylı ayrımcılıktan kaçınmak gerekir”. Zaten başka türlüsü nasıl kabul edilebilir? Aşılananlar sadece taşıyıcı olmakla kalmıyor hastalanıyorlar da: İngiltere’de en son gerçekleşen 117 ölümden 50’si çift doz aşılı insanların ölümüydü. İsrail’de hastalığı kapanların %64’ünün aşılı olduğu tahmin ediliyor. Aynı ilaç şirketleri, tüm genotoksitite ve kanserojenlik testlerini yapma zamanları olmadığı için, aşının uzun vadede ortaya çıkacak zararlarını tahmin etmenin mümkün olmadığı resmi olarak beyan etmişlerdir. “Doğa”, nüfusun %15’inin aşı olmamasının aşının işlevselliğine zarar vermeyeceğini söylemektedir. Öyleyse ne zamana kadar bu geçiş sistemi ile yaşamak zorunda kalacağız?


Herkes ayrımcılık pratiklerinin tehdidi altında. Paradoksal olarak, yeşil geçişin “etkin kıldığı”[1] kişilerin sayısı (bir propaganda rejiminin “bilim düşmanları” ve hatta büyü pratiklerinin savunucuları olarak kayda geçmek istediği) aşısızlardan daha fazla çünkü tüm hareketlerinin kontrol edileceğinin ve bu kontrolün nasıl ve kim tarafından gerçekleştirildiğinin asla farkında değiller ve olmayacaklar. Ayrımcılık ihtiyacı toplum kadar eskidir ve elbette bizim toplumumuzda da bu ihtiyaç mevcuttu ancak günümüzde bu ayrımcılığı hukuki boyuta taşımak demokratik vicdanın kabul edemeyeceği ve hemen tepki verilmesi gereken bir şeydir.


İngilizceden çevirdiğimiz metin Lena Bloch'un Medium hesabında yayımlanmıştır, metne bağlantı üzerinden erişmeniz mümkündür.


[1] Cacciari ve Agamben kanımızca bu ifadeyle yeşil geçiş sistemi nedeniyle aşı yaptıran insanlardan bahsetmektedir [ç.n.].

bottom of page