top of page

Rosa Luxemburg'un Materyalist Anayasal Düşüncesi (Ikinci Bölüm)

Camila Vergara

Çev.: Furkan Yılmaz


[Serinin ilk bölümüne buradan ulaşabilirsiniz.]


Demokratik Haklar ve İşçi Konseyleri


Luxemburg, Marx’tan öğrendiği tarihsel-materyalist yöntemden keşfettiği bulgu dışında herhangi bir ideolojik konumu “ikrar etmeyen” yaratıcı bir düşünürdü. 1918 tarihli Rus Devrimi analizinde daha da geliştirdiği, Lenin'in “aşırı-merkeziyetçi” stratejisine yönelik 1904 tarihli keskin ve ileri görüşlü eleştirisi rağbet görmedi ve onu sosyalist düşüncenin sınırlarına sürdü.[1] Luxemburg, Lenin’in devrimci partisini, elde ettiklerini “daha büyük ölçekte daha fazla yenilik” karşısında savunma eğilimindeki sosyal demokrat partilerden “kaçınılmazca beliren muhafazakârlığı” güçlendirmekle suçladı.[2] Lenin’in merkeziyetçiliğinde kitlelerin yaratıcı, kurucu enerjisini değil, “gece bekçisi devletin verimsiz ruhsal durumunu” gördü.[3] Partinin hareketi kontrol etmek, devrimi teşvik etmek yerine “denetlemek” girişiminin onu boğacağını ileri sürdü. Luxemburg’a göre Lenin’in partiyi kontrol etme tutkusu hareketin “nasıl yaygınlaştırılacağı değil nasıl kısıtlanacağı, hareketle nasıl birlikte yol alınabileceği değil hareketin nasıl tıkanacağı” ile ilgiliydi.[4]


On dört yıl sonra, Rus Devrimi analizinde Luxemburg, merkeziyetçi stratejinin ilerleyişini ve devrimci hükümetin genel oy hakkı, basın özgürlüğü ve toplanma özgürlüğü gibi demokratik hakları tanıdığı şeklindeki “soğukkanlı kibri” kınadı.[5] Bu haklara yalnızca şeklen saygı gösterilmesinin değil, aynı zamanda bu hakların maddi koşullarda demirlemesinin ve siyasal eylem yoluyla uygulanmasının da gerekli olduğunu savundu. Demokratik haklar analizi liberalizme yönelik yaklaşımından ziyade[6] kadınların siyasal haklarına eleştirel yaklaşımından çıkardığı sonuç ile – biçimsel eşit haklar “burjuva devletiyle oldukça uyumludur” – canlandırıldı.[7] Çünkü ona göre, kadınların siyasal hakları, “sermayenin egemenliğine tecavüzde bulunmaz”, kadınların ev içi emeğin sömürülmesinden özgürleşmesini sağlamaz, bunların devleti alaşağı etme ihtimali bile yoktur.[8] Kadınların durumunda biçimsel hakların ve tahakkümün bir arada varoluşu, Luxemburg’un, Marx'ın bireysel haklar analizinden öğrendiklerini pekiştirdi –biçimsel haklar sadece, doğası gereği kısmi bir özgürlük biçimi değildi, aynı zamanda hukuken kaldırılmış tahakküm ilişkilerinin sürdürülmesine de katkıda bulunuyordu.[9] Hakların özgürleştirici olabilmesi için, maddi koşullara ve iktidar ilişkilerine dayandırılması gerektiğini savundu. Kadınların oy kullanma hakkı, onların ev içi tahakkümden özgürleşmelerini sağlamadığı gibi, kolektif siyasal iktidardan yoksun kitlelere yönelik biçimsel haklar da proletaryanın kapitalist devletten kurtuluşuna katkıda bulunamaz, özgürlük görünümü verirken tahakküm ilişkilerinin sürdürülmesine olanak sağlar.


Luxemburg’a göre proletarya arasında sınıf bilincini geliştirmek için siyasal eylem hayati öneme sahipti. Demokratik hakların aktif kullanımı yalnızca “iktidarın ele geçirilmesini gerekli ve mümkün[10] kıldığı için değil, ayrıca ve daha da önemlisi, “proletarya, ancak demokratik haklarını kullanarak demokrasi için verilen mücadelede sınıf çıkarlarının ve tarihsel görevinin bilincine varacağı”[11] için proletarya bakımından vazgeçilmezdir. Bu, demokratik hakların kullanılmasının devrimin nihai hedefi olması gerektiği anlamına gelmez. Luxemburg, sınıf bilincini teşvik ettikleri ve işçilerin çıkarlarını ilerletmek için belli bir yere kadar araç oldukları için parlamenter faaliyetlere ve sendikacılığa değer verse bile, hedeflere ulaşma açısından, özellikle sosyalist politikanın nihai hedefi olan parti açısından, mübadele araçlarında ciddi bir tehlike gördü.[12] Bu araçlar “hareketten koparıldığında” ve “kendi başlarına bir amaç hâline geldiklerinde bu yalnızca sosyalizmin nihai hedefinin gerçekleştirilmemesine değil, aynı zamanda tam aksi yöne götürür”.[13] Parti, devleti ele geçirmek için vazgeçilmez bir araç olarak görünse bile, ne burjuva devletinin fethi ne de parti yapısının sürdürülmesi, yalnızca işçilerin kendileri tarafından sıfırdan inşa edilebilecek sosyalist topluma ulaşma nihai hedefine bağlıdır. Sonuçta, partinin demokratik hakları baltalayarak hareketi kontrol etme eylemleri, nihayetinde, partinin kendisini bozguna uğratır.


Elbette, her demokratik kurumun, şüphesiz diğer tüm beşerî kurumlarla paylaştığı sınırlar ve eksiklikler vardır. Ancak Troçki ve Lenin'in bulduğu çare, yani demokrasinin ortadan kaldırılması, iyileştirmesi gereken hastalıktan daha kötüdür; çünkü o, toplumsal kurumların özünde mevcut tüm eksikliklerin tek başına düzeltilebildiği yaşayan kaynağı durdurur. Bu kaynak, halkın en geniş kitlelerinin aktif, engelsiz, enerjik siyasal yaşamıdır.[14]


Luxemburg, sosyalist bir hükümet altında demokratik haklardan “mahrum bırakılmanın”, proletaryanın kolektif gücünü ve dolayısıyla mevcut politik ve ekonomik sistemlerin kurumsal zayıflıklarını iyileştirme gücünü zayıflattığı için özellikle devrime zarar verdiğini savundu. Ayrıca, merkeziyetçiliğin anti-demokratik eğilimlerinde devrimci partinin yerel proleter örgütleri küçümsediğini gördü. Bolşeviklerin başlangıçta Sovyetlere –  Rusya'da ortaya çıkan devrimci kolektif yapılara – şüpheyle baktıklarını ve konsey üyelerinin çoğunluğunu köylüler oluşturduğu için onları “gerici” diye nitelendirdiklerini öne sürdü.[15] Sadece işçilerin “makbul” organlarının geçerli muhataplar olduğu anlaşıldı ve onlar bile özerk çalışmaları için gerekli özgürlüklerden yoksun bırakıldı. Oligarşik devlet mekanizmasını işgal eden devrimci hükümet, tabandan gelen siyaseti bastırarak, proletarya (Sovyetler) diktatörlüğünü değil, sonraları kitlelerin desteklemeye zorlandığı, seçilmiş azınlığın (parti liderlerinin) diktatörlüğünü kurdu.


Ülke bütünündeki siyasal yaşamın baskıya alınması sonucu Sovyetlerin yaşamı da giderek sakatlanmak durumundadır. Genel seçimler olmadan, sınırsız basın ve toplanma özgürlüğü olmadan, düşüncenin özgürce mücadelesi olmaksızın, her kamu kurumundaki yaşam ölür, içinde sadece işleyen tek unsur olarak bürokrasinin kalacağı bir biçime dönüşür. Kamu yaşamı giderek uykuya dalar; birkaç düzine parti önderi tükenmez enerjileri ve sınırsız deneyimleri ile yönlendirir ve yönetirler. Gerçekte yönetenler ise, aralarındaki bir düzine mükemmel beyindir. Zaman zaman işçi sınıfının seçkin bir kesimi de, önderlerinin konuşmalarını alkışlamak, önerilen kararlan oybirliğiyle onaylamak için toplantılara çağrılır -yani aslında bir klik olayı vardır. Bir diktatörlük; ancak kuşkusuz proletaryanın diktatörlüğü değil, bir avuç siyasetçinin diktatörlüğü, yani burjuva anlamda bir diktatörlük.[16]


Almanya'da başlangıç aşamasındaki konsey sistemi de egemen sosyalist partinin saldırısına uğradı. 1916'da Luxemburg, işçi iktidarının zayıflatılmasını geri püskürtmek ve savaşa devrimci yöntemlerle karşı çıkmaya devam etmek için Karl Liebknecht, Clara Zetkin ve Franz Mehring ile birlikte Spartaküs Birliği'ni kurdu.[17] Luxemburg, kendisinin hapisten çıkması ve hükümet destekli Freikorps[18] tarafından vurulması arasındaki iki ay içinde, Birliğin gazetesi Die Rote Fahne'de (Kızıl Bayrak) yayımlanan bir dizi konuşmada, “işçi ve asker konseylerinin sistematik yıkımını” kınadı ve örgütlenme tarzını köylü sınıfına yayarak konsey sisteminin yeniden canlandırılması çağrısında bulundu.[19] Luxemburg’a göre, “toplumsal anayasanın temelini ve altyapısını” hedeflediği için, devrimin “aşağıdan çalışması” gerekiyordu ve devrimci partinin görevi, devrimci demokratik bir anayasanın parçası olarak konseyleri desteklemekti.[20] Bu nedenle devrimin yolu merkezileşme değil, konsey sisteminin güçlendirilmesi ve yayılmasıydı.


Bütün gücü çalışan kitlelerin eline, işçi ve asker konseylerinin eline vermek, devrimin kazanımlarını gizli düşmanlarından korumak: devrimci hükümetin alacağı her önlemde yol gösterecek olanlar bu ilkelerdir.[21]


Luxemburg’a göre, sosyalizme ulaşmak için yalnızca “eski hükümeti devirmek, yerine sosyalist bir hükümet kurmak ve sonra da kararnamelerle sosyalizmi resmen başlatmak gerektiği” yanılsamasını defetmek zorunluydu.[22] Proleter kitlelerin tepeden özgürlüğe kavuşturulamayacaklarını ve kendilerini siyasal eylem yoluyla özgürleştirmeleri gerektiğinin farkına varmaları gerekiyordu. “Sosyalist toplumun özü” diye açıkladı “büyük emekçi kitlenin baskın bir kitle olmayı bırakmasıdır” – “sermayenin üretim sürecine koyduğu ölü makineler” yığını “onların yerini alır” – ve işçiler, ortak yaşama “bilinçli, özgür ve özerk bir yön” veren aracılar hâline gelir.[23] Bu, proletaryanın dönüşümünü gerekli kılar. Çünkü “tembel, aklı havada, bencil, düşüncesiz ve umursamaz insanlarla sosyalizm gerçekleştirilemez”, her bireyin “kendi iç disiplinini, manevi olgunluğunu, ahlaki gayretini, ağırbaşlılık ve sorumluluk duygusunu” geliştirmesi, – Luxemburg’un “proleterin tam anlamıyla içsel yeniden doğuşu” dediği şey gereklidir.[24]


Orijinal metin “The Materialist Constitutional Thought of Rosa Luxemburg (Part Two)” başlığıyla 12 Şubat 2019 tarihinde, Legal Form sitesinde yayımlanmıştır, orijinal metne bağlantı üzerinden erişmeniz mümkündür.


[1]1925 Komintern’inde sosyalizmin belirmekte olan “Bolşevikleşmesinin” bir parçası olarak Luxemburg’un fikirleri itibarsızlaştırıldı. Bkz. J. P. Nettl, Rosa Luxemburg, vol. 2 (London: Oxford University Press, 1966), 533, 800–1, 805–6; Norman Geras, The Legacy of Rosa Luxemburg (London: Verso, 2015), 28–29.

[2]Luxemburg, “Organizational Questions of Russian Social Democracy” [1904], The Rosa Luxemburg Reader, içinde ed. Peter Hudis ve Kevin B. Anderson (New York: Monthly Review Press, 2004), 248, 255; ayrıca bir başka çeviri için bkz. https://www.marxists.org/archive/luxemburg/1904/questions-rsd/index.htm. [Luxemburg, “Rus Sosyal Demokrasisi’nin Örgütsel Sorunları”, Rosa Luxemburg Kitabı: Seçme Yazılar, içinde, ed. Peter Hudis ve Kevin B. Anderson, çev. Tunç Tayanç, Dipnot Yayınları, 1. Baskı, 2013, Ankara].

[3]Luxemburg, “Organizational Questions”, s. 256 [“Rus Sosyal Demokrasisi’nin Örgütsel Sorunları”].

[4]Luxemburg, “Organizational Questions”, s. 256 (orijinal vurgu) [“Rus Sosyal Demokrasisi’nin Örgütsel Sorunları”].

[5]Luxemburg, “The Russian Revolution” [1918], The Rosa Luxemburg Reader içinde, s. 281, 294; ayrıca bir başka çeviri için bkz. https://www.marxists.org/archive/luxemburg/1918/russian-revolution/.[Luxemburg, “Rus Devrimi”, Rosa Luxemburg Kitabı: Seçme Yazılar, içinde, ed. Peter Hudis ve Kevin B. Anderson, çev. Tunç Tayanç, Dipnot Yayınları, 1. Baskı, 2013, Ankara].

[6]Luxemburg’un liberal bir yorumu için bkz. Ernst Vollrath, “Rosa Luxemburg’s Theory of Revolution”, 40 (1973) Social Research 83. Bu liberal yorumun reddiyesi için bkz. Geras, The Legacy of Rosa Luxemburg, 4. Bölüm.

[7]Luxemburg, “The Proletarian Woman” [1914], The Rosa Luxemburg Reader içinde, s. 242, 244’te [Luxemburg, “Proleter Kadın”, Rosa Luxemburg Kitabı: Seçme Yazılar içinde, s.365].

[8]Luxemburg, “The Proletarian Woman”, 244 [Luxemburg, “Proleter Kadın”, s.365]

[9]Karl Marx, “On the Jewish Question” [1843], Karl Marx ve Frederick Engels, Marx-Engels Collected Works, vol. 3 (New York: International Publishers, 1975) içinde s. 146; ayrıca bir başka çeviri için bkz. https://www.marxists.org/archive/marx/works/1844/jewish-question/ [Karl Marx, Yahudi Sorunu, Sol Yayınları, 1997, çev. Sol Yayınları Yayın Kurulu].

[10]Rosa Luxemburg, “Reform or Revolution” [1900], The Essential Rosa Luxemburg: Reform or Revolution & the Mass Strike içinde, ed. Helen Scott (Chicago: Haymarket Books, 2008), s. 66,s. 93’te; ayrıca bir başka çeviri için bkz. https://www.marxists.org/archive/luxemburg/1900/reform-revolution/ [Luxemburg, Sosyal Reform mu, Devrim mi?, Belge Yayınları, 1993, çev. Nihal Yılmaz, s. 100].

[11]Luxemburg, “Reform or Revolution”, s. 93 [Luxemburg, Sosyal Reform mu, Devrim mi?, s.100].

[12]Luxemburg, “Reform or Revolution”, s. 67 [Luxemburg, Sosyal Reform mu, Devrim mi?, s.72].

[13]Luxemburg, “Reform or Revolution”, s. 67 [Luxemburg, Sosyal Reform mu, Devrim mi?, s.72].

[14]Luxemburg, “The Russian Revolution”, s. 302 [Luxemburg, “Rus Devrimi”, s.448].

[15]Luxemburg, “The Russian Revolution”, s. 304 [Luxemburg, “Rus Devrimi”, s.451].

[16]Luxemburg, “The Russian Revolution”, s. 307 [Luxemburg, “Rus Devrimi”, s. 455, buradaki çeviri kullanılmıştır.].

[17]Spartaküs, Roma Cumhuriyeti’ndeki en büyük köle isyanına liderlik etmişti (M.Ö. 73).

[18]Peter Hudis ve Kevin B. Anderson, “Introduction”, The Rosa Luxemburg Readeriçinde, s. 7, s. 29’da [Peter Hudis ve Kevin B. Anderson, “Giriş”, Rosa Luxemburg Kitabı içinde].

[19]Rosa Luxemburg, “Our Program and the Political Situation” [1918], The Rosa Luxemburg Reader içinde, s. 357, s. 371’de; ayrıca bir başka çeviri için bkz. https://www.marxists.org/archive/luxemburg/1918/12/31.htm [Rosa Luxemburg, “Programımız ve Siyasal Durum”, Rosa Luxemburg Kitabı içinde].

[20]Luxemburg, “Our Program and the Political Situation”, 372–73. [Rosa Luxemburg, “Programımız ve Siyasal Durum”].

[21]Rosa Luxemburg, “The Beginning” [1918], The Rosa Luxemburg Reader içinde, s. 342, s. 343’te; ayrıca bir başka çeviri için bkz. https://www.marxists.org/archive/luxemburg/1918/11/18b.htm [Rosa Luxemburg, “Başlangıç”, Rosa Luxemburg Kitabı içinde, s. 509, buradaki çeviri kullanılmıştır].

[22]Rosa Luxemburg, “Our Program and the Political Situation”, 368. [Rosa Luxemburg, “Programımız ve Siyasal Durum”].

[23]Rosa Luxemburg, “What Does the Spartacus League Want?” [1918], The Rosa Luxemburg Reader içinde, s. 349, s. 350–1’de; ayrıca bir başka çeviri için bkz.  https://www.marxists.org/archive/luxemburg/1918/12/14.htm [Rosa Luxemburg, “Spartaküs Birliği Ne İstiyor?”, Rosa Luxemburg Kitabı içinde, s. 517].

[24]Luxemburg, “The Beginning”, 348 [Rosa Luxemburg, “Başlangıç”].

bottom of page