top of page

Rosa Luxemburg’un Materyalist Anayasal Düşüncesi (Birinci Bölüm)

Camila Vergara

Çev.: Furkan Yılmaz


“Demokrasi krizi” anlatısının ana akım hâline geldiği mevcut konjonktürümüz göz önüne alındığında, temsili yönetimin yapısal eleştirilerini ve eksikliklerini irdeleme önerilerini yeniden gözden geçirmek, en yaratıcı aleyhtarlarıyla etkileşimde bulunmak suretiyle liberal demokrasinin sınırlarının dışında düşünmek gerekli görünüyor. Kendini aldatmaktan kaçınmaya ve yerleşik kurallara itaate karşı çıkmaya yönelik muazzam bir kapasiteye sahip, cesur bir devrimci olan Rosa Luxemburg, bizlere temsili demokrasinin en verimli eleştirel analizlerinden birini ve yirminci yüzyılın başlarında Rusya ve Almanya’daki devrimci deneyimin başarısızlıklarını sunar. Luxemburg'un eleştirel hukuki reform değerlendirmesine ve konseyleri temel bir demokratik kurum olarak kapsama dâhil etme teklifine odaklanmanın, anayasal demokrasilerimizin içerisinde gelişen ve giderek artan oligarşik yapılara karşı koymak için etkin yollar üzerine düşünürken bize rehberlik edebileceğini öne sürüyorum. Luxemburg, hem hukukun yapısal analizini ortaya koyması hem de konsey sistemini desteklemesi bakımından, Solun son kırk yılda üretme eğilimi gösterdiği, büyük ölçüde materyalist olmayan, soyut kuram göz önüne alındığında,[1] tazeleyici bir materyalist siyaset okuması sunuyor.


Her ne kadar hatalı şekilde bir idealist –kendisinin proleter kurtuluşa karşı çalışmak diye kınadığı ideolojik bir konum– olarak etiketlendiyse de Luxemburg’un düşüncesi son derece materyalisttir.[2] Alman Sosyal Demokrat Partisine ilişkin değerlendirmesinden Rusya’daki devrimci siyasete ilişkin değerlendirmesine kadar, Luxemburg, iktidar ilişkilerini ve bu ilişkilerin gidişatlarını açıklamaya ve bunların, işçi sınıfının itaatinin maddi koşulları üzerindeki etkilerini analiz etmeye muktedirdi. Luxemburg, Marx ve Engels'in Komün deneyiminden sonra ortaya çıkan “işçi sınıfının hazır devlet mekanizmasına basitçe el koyarak onu kendi amaçları için kullanması mümkün değildir”[3] şeklindeki anlayışının doğru olduğunu erkenden kavramıştır. Sosyalist devletin, proleter iktidarın kendi sınıf temelli yerel organları aracılığıyla, aşağıdan yukarıya, burjuva iktidar koltuklarından ayrı ve bağımsız olarak inşa edilmesi gerekmektedir. Luxemburg’a göre kolektif iktidarı kullanmak için maddi koşullar mevcut değilse, sosyalizme yönelik olası bir yol yoktur ve dolayısıyla da işçi sınıfı için gerçek bir özgürlük yoktur. Aksini düşünmek, hakikaten de makul olmayan idealist bir konuma yol açan “yanılsamalar” tarafından gölgelenmiş bulunmaktadır: bu sosyalizmin bir kararname ile gerçekleştirilebileceği inancıdır. Marx'ı takip eden Luxemburg, temsili demokrasinin, işçi sınıfının önceliklerini doğru bir şekilde ileriye taşıyamayan eksik bir siyasal sistemden ziyade egemen sınıfın siyasal yapısı olduğuna inanmıştır. Bu nedenle sosyalizmi hukuki reform yoluyla sağlamak mümkün değildir.[4]  Bu farkındalık, onu kapitalist sistem içerisinde proleter hukukun olabilirliğini inkâr etmeye götürmüşse bile, bu Evgeny Pasukanis'in 1920'lerde geliştireceği bir husustur[5], Luxemburg’un düşüncesi proleter hukukun gerçek bir olasılık haline gelmesi için gerekli koşullara odaklanması bakımından eleştirinin ötesine geçmiştir. Halkçı kesimlerin kendi devrimci kurumsal altyapılarını yaratmaları gerekiyordu; bu olmazsa, sosyalizme ve proleter hukukuna engel olunacaktı.


Luxemburg'un çalışmalarını bir anayasal kuram objektifiyle ele alıyorum ve reformun beyhudeliği ve toplumsal değişimi sağlamak için işçi sınıfının iktidarını kurumsallaştırma ihtiyacı hakkındaki fikirlerinin, özgürlüğün üretkenliği diyerek mücadeleyi kucaklayan ve halk iktidarının kurumsallaşmasını özgürleşme için gerekli bir koşul sayan anayasal düşüncenin materyalist bir parçası olduğunu ileri sürüyorum. Kaynağını Machiavelli’den alan bu radikal hukuk düşüncesi biçimi, halk egemenliği deneyiminden doğar, hukukun üstünlüğü ile özgürlüğü bir bütün olarak ele almayı kınar, egemenliksiz bir özgürlüğü güvence altına almanın tek yolu olarak kendi kendini yöneten kurumları destekler. Luxemburg'un esas derdi anayasal kuram olmasa bile, siyaset felsefesinin anayasal bir yorumu, yirminci yüzyılın ilk on yılında Rusya ve Almanya'da gelişen devrimci süreçlerin yanı sıra kapitalist ve sosyalist toplum arasındaki geçiş dönemi için öngördüğü siyasal iktidarın yapısına ilişkin değerlendirmesine başka bir giriş noktası verir. Aşağıda, öncelikle Luxemburg’un hukuk düşüncesinin bir analizini sunuyorum ve Luxemburg’un özgürleştirici, proleter hukuku kurmak için temsili hükümetin yetersizliği hakkındaki argümanlarını ortaya koyuyorum. İkinci bölümde, Luxemburg’un kapitalist değil sosyalist bir toplumu ifade edecek yeni bir hukuk sistemi için gerekli maddi temel olarak demokratik haklara ve işçi konseylerine verdiği desteğe odaklanacağım. Örgütlü ve müzakereci kolektif iktidar siyaseti, Luxemburg'un merceğiyle bakıldığında, yalnızca toplumun mevcut hukuki dışavurumunu kırmakla kalmayıp, aynı zamanda işçi konseylerinin siyasal faaliyetine dayalı yeni bir sosyalist hukuki dışavurum yaratabilen, özgürleşmeyi güvence altına alabilen tek şey olarak ortaya çıkıyor. Son bölümde, Luxemburg’un geçici bir anayasal rejimin neye benzeyeceği ve devrimci hükümetin sosyalizme giden devrimci yolu mümkün kılmak üzere görevlerinin neler olduğuna dair fikirlerini kısaca inceleyeceğim.


Sömürünün Düzenlenmesi olarak Hukuki Reform


Luxemburg'un Sosyal Reform mu, Devrim mi? adlı çalışmasındaki Eduard Bernstein'ın revizyonist sosyalizm kuramının eleştirisi, yine kendisinin 1918 Alman Devrimi'nin neticesinde yazdığı son konuşmalarında daha da geliştirdiği genel hukuk eleştirisine dair sezgiler sunar. Luxemburg, revizyonizmi sosyalist hedeften uzaklaşan oportünist bir hareket olarak kınar ve revizyonizmi aynı zamanda işçi sınıfının gücünü baltalayan “yanılsamalara” ve “kendi kendini aldatmalara” katkısından ötürü suçlu bulur.[6] Luxemburg'a göre revizyonizm, “sosyalist programı maddi temelden kaldırıp onu idealist bir zemine oturtmaya çalıştı”[7], ki bu zemin, sermaye ile emek arasındaki çelişkinin “işçilerin durumunun düzelmesi ve orta sınıf varlığının devam etmesi” vasıtasıyla sömürüyü hafifletmek için "ayarlanabilir" olmasıdır.[8] Söz konusu “kapitalizmin düzenlenmesi” kesinlikle sosyalizm ile aynı şey değildir[9], çünkü Luxemburg’a göre sosyalizm mevcut hukukilikten doğamaz. “Sosyalizm, sosyalist bir hükümet de yayımlasa bile, kararnameler ile kurulmaz ve kurulamaz”.[10]


Luxemburg'a göre, Bernstein’ın kuramı “materyalist tarih anlayışını terk ettiği”[11] ve “ayrıntıları, yaşayan ekonomik bağlamdan kopuk, cansız bir makinenin disjecta membra’sı (dağınık parçaları) düzeyinde ele aldığı”[12] için “kararname ile sosyalizm” yanılsamasını ortaya çıkarmaya müsaittir. Bernstein, kredi ve işveren örgütlerini organik bağlantılar yerine yapıdan ayrı, “kapitalist ekonominin mekanizmasında vazgeçilmez bir teçhizat” şeklinde ele alarak, onları kapitalizmin iç çelişkilerini bastırabilen “uyum araçları” olarak yanlış bir şekilde yorumlamaktadır. Revizyonizm içinde, kredi sistemi, bir “yıkım aracı” yerine, “kapitalizmin yaralarını sarmalayan” bir olanak olarak görülür. Aynı şekilde, kapitalist sistemden sosyalizme ulaşmanın etkili bir yolu olarak ortaya çıkan hukuki reformlar, gerçekte oldukları şekilde görülmelidir: “kapitalizmin reforme edilmesi” için “yüzey değişiklikleri” ve sosyalist projeden vazgeçmek.[13]


Luxemburg, yasama reformunun başından beri bir burjuva stratejisi olduğunu ve “yükselen sınıfı, siyasi iktidarı ele geçirmek, mevcut hukuki sistemi bastırmak ve kendine yeni bir sistem inşa etmek için yeterince güçlü olana kadar kademeli olarak güçlendirmek”[14] üzere ona hizmet ettiğini hatırlatır. Burjuva devrimlerinden doğan yeni siyasal anayasalar “‘kazanılmış haklar’ üzerine değil, gerçek ekonomik ilişkiler üzerine oturan” bir tür sınıf egemenliğini yasallaştırdı.[15] Ve “mevcut sınıf egemenliğinin tek bir yasal formülü” dahi bulunmadığı için[16], onu “yasal yol” ile bastırmak imkânsızdır. Geçmişte egemenlik, feodal ayrıcalığa bağlı “açıkça belirlenmiş hukuki ilişkiler” içerisinde ifade edilirken, burjuva liberalizmi, egemenliğin maddi koşullarını olduğu gibi bırakıp eşit özgürlüğü sistemleştirdi.[17] Egemenlik, günümüzde hukuki ayrıcalıklarla değil, özünde hukuki değil ekonomik bir ilişki olan ücretli kölelik vasıtasıyla sağlanır. Feodal lordun vassallarından vergi ve hizmet alma hakkı kararname ile kaldırılabilirken, sözleşmeler ve ücretlerle dayatılan egemenlik sistemi hukuk kuralları tarafından ortadan kaldırılamaz; işçiyi emeğini satmaya zorlayan hukuk değil, kendisinin maddi koşullarıdır. Luxemburg'a göre liberal hukukun üstünlüğü “hâlihazırda var olan bir toplumun mevcudiyetinin politik ifadesidir”[18] ve bu nedenle sömürü ve tahakkümden kurtuluş, hukuk aracılığıyla sağlanamaz.


Revizyonist sosyalizmin ana hedefi olan işçi mevzuatı, “genel itibarıyla toplumun çıkarı için olduğu kadar kapitalist sınıfın ivedi çıkarı için de yasallaştırılan” bir “toplumsal denetim” biçimidir.[19] Bu itibarla, işçileri koruyucu ve sosyalist denilerek savunulan kanunlar “basitçe sömürünün düzenlenmesidir”.[20] Ancak iş kanunları –“sokakların temizliğini ve sokak lambalarının aydınlatılmasını düzenleyen bir belediye yönetmeliği”ne[21] benzeyen bu gibi bir sosyalizmle – özgürleştirici olmasa da “işçi sınıfına giden sosyal servetin payını artırma girişimi”nden doğan bu sömürü düzenlemesi, sosyalist dava için marjinal olduğu kadar vazgeçilmezdir.[22] Luxemburg, Almanya'daki revizyonistler tarafından desteklenen, işçi sendikalarını ve sanayicileri içeren “endüstriyel anayasalcılık” analizinde, bunun anayasal projenin sosyalist bir türü olmadığını, yalnızca iş ilişkilerinin bir düzenlemesi olduğunu ileri sürmüştü. Kitlelerin siyasal eylemi içerisinde doğsa bile, endüstriyel anayasal proje, ana muhakemesinin bir parçası olarak “refahın sürekli bir aşaması olarak maddi yaşam düzeyini” dâhil etmeksizin emeği kontrol etmeyi amaçlayan bir hukuki geçerlilik biçimi geliştirecekti.[23]


Luxemburg’un mevcut kapitalist hukuki geçerlilik içerisinde proleter, özgürleştirici hukukun yürürlüğe koyulma olasılığını inkâr etmesi, parlamentarizmi –sermayenin çıkarlarının baskın olduğu elitist bir organ olarak– ve demokratik prosedüralizmi, oligarşiyi maskelemenin bir yolu olarak değerlendirmesine dayalıdır.


Bu toplumda, biçimsel olarak demokratik olan temsili kurumlar, esasında yönetici sınıfın çıkarlarının araçlarıdır.[24]


Sosyal Demokrat Parti, 1912'de Almanya'da iktidara gelişinin ardından pozisyonunu değiştirmeye ve oyunu savaştan yana kullanmaya karar verdikten sonra, “sosyalist sancağın altındaki birlik yanılsaması” ortadan kalkmaya başladı. Luxemburg, hükümeti sadece bir “tazminat politikası” ve “diplomatik uzlaşma” benimseyerek verdiği tavizlerle burjuvaziyi memnun etmesi bakımdan değil, aynı zamanda “burjuva karşı devrimini temsil eden bir hükümet” olarak açıkça suçladı.[25]


En azından kurucu iktidarın faaliyete geçişinin radikal öz-kurum olasılığını ortaya çıkardığı radikal demokratik kuram perspektifinden bakıldığında oldukça paradoksal bir hareketle[26], Luxemburg, sosyalist hükümetin kurucu bir ulusal meclis toplama kararını kınar. Böyle bir kurucu organın kurulmasına karşı Luxemburg’un yapısal argümanı, sermaye ve emek arasındaki hafifletilemez uzlaşmazlığa, az sayıda kişinin baskı kurma gücüne ve çoğunluğun baskıya direnme gücüne dayanır. Siyasal kurumlar kapitalist toplumu yeniden üreten veya ona karşı çıkan iktidar formları olduğundan, sosyalist hükümetin ulusal bir kurucu meclis toplama kararını kınar çünkü ulusal meclis, burjuvazinin (seçilmiş azınlığın) iktidarını geliştirecek ve işçi sınıfının (örgütlü çoğunluğun) menfaatini geliştirmek için hiçbir şey yapmayacaktı. Luxemburg'a göre, devrimci hükümet devlet iktidarının kullanılması yoluyla, “işçilerin ve askerlerin temsilcilerine karşı bir burjuva ağırlığı” yaratmıştı[27] ve bu nedenle, işçileri güçlendirmek yerine, “devrimi”, hem “kapitalist sınıf egemenliğini” tehdit edemeyen[28] hem de etkin bir şekilde “proletaryaya ve sosyalizme karşı” çalışan “burjuva devrimini izleyen bir yola” saptırdı.[29] Hükümet, işçi konseylerinin iktidarını sağlamlaştırmak ve kurucu iktidarı kitlelere vermek yerine, burjuvazinin anayasa yapma yolunu izleyerek, yeni “sosyalist” toplumun kurallarına karar verecek seçkin azınlık için bir kurum kurdu. Bu, Luxemburg’a göre, karşı devrimci bir eylemdi.


Orijinal metin “The Materialist Constitutional Thought of Rosa Luxemburg (Part One)” başlığıyla 2 Şubat 2019 tarihinde, Legal Form sitesinde yayımlanmıştır, orijinal metne bağlantı üzerinden erişmeniz mümkündür.


[1] Örneğin, Frankfurt ve Essex okulları tarafından üretilen bilim.

[2] Norman Geras, Luxemburg’un düşüncesinin ayrıca determinizm, kadercilik ve kendiliğindencilik olarak yanlış nitelendirildiğini ileri sürmektedir. The Legacy of Rosa Luxemburg (London: Verso, 2015), s. 21.

[3] Karl Marx ve Frederick Engels, “The Communist Manifesto” [1848] [Karl Marx, Friedrich Engels, Komünist Manifesto, İletişim Yayınları, 2018, çev. Tanıl Bora], alıntılayan Rosa Luxemburg, “Our Program and the Political Situation” [1918], in The Rosa Luxemburg Reader, ed. Peter Hudis ve Kevin B. Anderson (New York: Monthly Review Press, 2004), s. 358 [Luxemburg, “Programımız ve Siyasal Durum”, Rosa Luxemburg Kitabı: Seçme Yazılar içinde, (ed.) Peter Hudis – Kevin B. Anderson, Dipnot Yayınları, 2013, çev. Tunç Tayanç veya Luxemburg, “Programımız ve Siyasal Durum”, Siyasal Yazılar (1917-1918) içinde, V Yayınları, Şubat 1989, çev. Zafer Üskül] ayrıca bir başka çeviriye şuradan ulaşabilirsiniz: at https://www.marxists.org/archive/marx/works/1848/communist-manifesto/.

[4] Frederick Engels, “Socialism: Utopian and Scientific” [1880], Robert C. Tucker, The Marx-Engels Reader, 2. ed. (New York: W. W. Norton, 1978), içinde s. 713; ayrıca bir başka çeviriye şuradan ulaşabilirsiniz: at https://www.marxists.org/archive/marx/works/1880/soc-utop/index.htm [Frederick Engels, Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm, Sol Yayınları, 1970, çev. Sol Yayınları Yayın Kurulu].

[5] Evgeny Pasukanis, The General Theory of Law & Marxism (London: Routledge, 2017 [1924]); ayrıca bir başka çeviriye şuradan ulaşabilirsiniz:  https://www.marxists.org/archive/pashukanis/1924/law/index.htm. [Evgeny Pasukanis, Genel Hukuk Teorisi ve Marksizm, Birikim Yayınları, 2002, çev. Onur Karahanoğulları].

[6] Rosa Luxemburg, “Our Program and the Political Situation” [1918], The Rosa Luxemburg Reader içinde, s. 357, 367; ayrıca bir başka çeviriye şuradan ulaşabilirsiniz: https://www.marxists.org/archive/luxemburg/1918/12/31.htm.[Luxemburg, “Programımız ve Siyasal Durum”].

[7] Rosa Luxemburg, “Reform or Revolution” [1900], The Essential Rosa Luxemburg: Reform or Revolution & the Mass Strike, ed. Helen Scott (Chicago: Haymarket Books, 2008), içinde s. 66; ayrıca bir başka çeviriye şuradan ulaşabilirsiniz: https://www.marxists.org/archive/luxemburg/1900/reform-revolution/ [Luxemburg, Sosyal Reform mu, Devrim mi?, Belge Yayınları, 1993, çev. Nihal Yılmaz].

[8] Luxemburg, “Reform or Revolution”, s. 69. [Luxemburg, Sosyal Reform mu, Devrim mi?].

[9] Kapitalizmin çöküşü sosyalizmle aynı şey değildir. Bir tartışma için bkz. Geras, The Legacy of Rosa Luxemburg, s. 32–42.

[10] Luxemburg, “Our Program and the Political Situation”, s. 368. [Luxemburg, “Programımız ve Siyasal Durum”, Siyasal Yazılar (1917-1918) içinde, V Yayınları, Şubat 1989, çev. Zafer Üskül, s. 124].

[11] Luxemburg, “Reform or Revolution”, s. 97. [Luxemburg, Sosyal Reform mu, Devrim mi?].

[12] Luxemburg, “Reform or Revolution”, s. 70. [Luxemburg, Sosyal Reform mu, Devrim mi?].

[13] Luxemburg, “Reform or Revolution”, s. 97, 90. [Luxemburg, Sosyal Reform mu, Devrim mi?].

[14] Luxemburg, “Reform or Revolution”, s. 89. [Luxemburg, Sosyal Reform mu, Devrim mi?, s.96]. Luxemburg, “Reform orRevolution”, s. 90 (orijinal vurgu). [Luxemburg, Sosyal Reform mu, Devrim mi?, s.97].

[15] Luxemburg, “Reform or Revolution”, s. 90 (orijinal vurgu).[Luxemburg, Sosyal Reform mu, Devrim mi?, s.97].

[16] Luxemburg, “Reform or Revolution”, s. 91. [Luxemburg, Sosyal Reform mu, Devrim mi?, s.97].

[17] Luxemburg, “Reform or Revolution”, s. 91. [Luxemburg, Sosyal Reform mu, Devrim mi?].

[18] Luxemburg, “Reform or Revolution”, s. 89. [Luxemburg, Sosyal Reform mu, Devrim mi?].

[19] Luxemburg, “Reform or Revolution”, s. 61. [Luxemburg, Sosyal Reform mu, Devrim mi?, s. 64].

[20] Luxemburg, “Reform or Revolution”, s. 61. [Luxemburg, Sosyal Reform mu, Devrim mi?].

[21] Luxemburg, “Reform or Revolution”, s. 61. [Luxemburg, Sosyal Reform mu, Devrim mi?].

[22] Dağın zirvesine bir kaya iten Sisifos imgesini kullanır.  “Reform or Revolution”, s. 83. [Luxemburg, Sosyal Reform mu, Devrim mi?].

[23] Rosa Luxemburg, “The Mass Strike, the Political Party, and the Trade Unions” [1906], The Rosa Luxemburg Reader içinde, s. 168,s. 185; ayrıca bir başka çeviriye şuradan ulaşabilirsiniz: https://www.marxists.org/archive/luxemburg/1906/mass-strike/ [Luxemburg, “Kitle Grevi, Siyasal Parti ve Sendikalar”, Rosa Luxemburg Kitabı: Seçme Yazılar (ed.) Peter Hudis – Kevin B. Anderson, Dipnot Yayınları, 2013, çev. Tunç Tayanç, içinde].

[24] Luxemburg, “Reform or Revolution”, s. 64. [Luxemburg, Sosyal Reform mu, Devrim mi?].

[25] Luxemburg, “Reform or Revolution”, s. 68; “Our Program and the Political Situation”, 367. [Luxemburg, “Programımız ve Siyasal Durum”].

[26] Demokrasinin radikal bir öz-kurum olarak yorumu için bkz. Cornelius Castoriadis, Philosophy, Politics, Autonomy: Essays in Political Philosophy (New York: Oxford University Press, 1992).

[27] Rosa Luxemburg, “The Beginning” [1918], The Rosa Luxemburg Reader içinde, s. 342, 344; ayrıca bir başka çeviriye şuradan ulaşabilirsiniz: https://www.marxists.org/archive/luxemburg/1918/11/18b.htm. [Luxemburg, “Başlangıç”, Rosa Luxemburg Kitabı: Seçme Yazılar içinde, (ed.) Peter Hudis – Kevin B. Anderson, Dipnot Yayınları, 2013, çev. Tunç Tayanç].

[28] Luxemburg, “The Beginning”, s. 344. [Luxemburg, “Başlangıç”].

[29] Luxemburg, “Our Program and the Political Situation”, s. 367. [Luxemburg, “Programımız ve Siyasal Durum”].

bottom of page