top of page

Marksizm ve Kamu Hukuku

Rob Hunter

Çev.: Yusuf Enes Karataş


Kapitalist bir devletin kurumsal biçimleri – mahkemeleri ve hapishaneleri, organları veya bakanlıkları, düzenleyici aygıtları ve idari işlemleri – hukuk aracılığıyla dile getirilir. Hukuk – “toplumsal üretim sürecinin”[1] elzem parçaları olan belirli bir ilişkiler dizisinden oluşan – tarihsel olarak devletle karşılıklı olarak kurucu bir ilişki içinde gelişir. Bu, yalnızca toplumsal iktidar oluşumları tarafından dışlanan bir kara yazı gölgesi ya da devlet organlarının sınırlarının kelimesi kelimesine bir tasviri değildir. Ya da basitçe otorite ile yüklü ve aleni zorlama ile desteklenen buyurucu ifadelerden oluşmaz. Hukuki ilişkiler, toplumsal bir bütünlüğü oluşturan öteki ilişkiler ile iç içe geçmiştir. Toplumsal iktidar, sırayla, hukuki süreçleri ve kurumları şekillendirir ve dönüştürür.


Marksist hukuk kuramı, hukuk ve politika arasındaki bu kesişme noktalarıyla her zaman yakından ilgilenmemiştir. Bu eksikliğin sürekliliği, kısmen, hukuku ikincil ve hatta eleştirel toplumsal sorgulamayla ilgisiz olarak görme alışkanlığının kalıcı olmasına kadar izlenebilir: “Marksist hukuk analizleri, Marx’ın kapitalist gelişme hakkındaki yazılarını, hukukun epifenomenal ve maddi toplumsal ilişkilerin ideolojik bir patinası olarak karakterize edildiği temel üst yapı modelinin indirgemeci merceğinden okuma mirası nedeniyle çoğu zaman bu yükün altında kalır.”[2]


Hukuk, ideolojiyle birlikte üretilir ve kapitalist toplumsal ilişkilerin mistifikasyonunda veya natürelleştirilmesinde önemli bir rol oynar. Ancak bu salt bir mistifikasyondan veya ideolojik gizlemeden daha fazlasıdır. Hukuk, tarihte edindiği şekliyle belirli bir üretim tarzını içeren ilişkilerin bütünlüğünün bir yönü olarak daha iyi anlaşılır. Gerçekten de mülkiyet ilişkileri zorunlu olarak belirli bir hukuki biçimde tezahür etmelidir: “Üretim ilişkilerinin kendileri, belirli hukuki ve politik ilişkiler biçimini alırlar … bunlar yalnızca ikincil refleksler değil … bu üretken ilişkilerin bileşenleridir”.[3] Bu itibarla hukukun toplumsal ve tarihsel özgüllüğü kendi başına derin bir ilgi konusudur.


Toplumsal ilişkilerin bütününün bir bileşeni olarak hukuki biçime odaklanan önemli Marksist özel hukuk analizleri (bu analizlerin en önemlisi Pashukanis’e aittir[4]) olmasına rağmen, idare hukuku, anayasal hukuk bilimi ve kanuni yorum gibi kamu hukukuna ilişkin meseleler söz konusu olduğunda böyle bir yaklaşıma daha az başvurulur. Devletin meşruiyeti ve yasamanın demokratik otoritesi sorunları bağlamında hukuk ve siyaset arasındaki ilişkileri ele alan Marksist olmayan hukuk biliminde eksiklik yoktur. Bununla birlikte bunların çok azı gerçekten eleştirel bir çizgide yürütülür.


Marksist hukuk araştırmacıları bu zemini liberal bilim insanlarına bırakmaktansa buna karşı koymalıdır. Kapitalist toplumsal ilişkilerin meşrulaştırılması (ve sonuç olarak belirli birikim ve sömürü rejimlerinin meşrulaştırılması) arayışındaki liberal bilim insanları tarafından hukuki kavramların ortaya konduğu kullanımların özellikle Marksist bir incelemesine ihtiyaç olduğunu öne sürmek isterim. Hukuk ve siyasetin kamu hukuku düzeyinde birbirlerine nüfuz edişi açıkça bir Marksist kuramsallaştırma ve araştırmaya (acilen) ihtiyaç duymaktadır.


Elbette Marksist gelenekte burjuva anayasallığına ilişkin mecazları ve kavramları hegemonya örüntüsünün bir parçası ve parseli olarak tanımlayan birkaç örnek vardır. Perry Anderson’ın bu noktada Gramsci iması – temsili demokrasi kurumlarının hegemonya kisvesi altında rıza yanılsamasını güvence altına almaya nasıl yardımcı olduğuna ilişkin?) – belki de en aydınlatıcı olanıdır. Anderson, liberal politik meşruiyet teorilerinin, halk egemenliği kavramını “ulusun kurgusal birliğini kendi yönetimleriymişçesine kitlelere geri yansıt[ma]” aracı olarak nasıl uyguladığını vurgulamada kesinlikle haklıdır.[5] Yine de bu tür bir açıklamada, kaçınılmaz bir şekilde hukuki veya hukuka ait olarak kabul edilmesi gereken çok az şey vardır. (Burada “hukuki” derken, Poulantzas kapitalist hukuku belirli bir sosyo-kuramsal alt tabakaya gömülü genel/formel normların “aksiyomatik sistemi” olarak tanımlaması gibi bir şeyi kastediyorum – belirli bir öznelliği örneklendiren bir sistem, bireysel “hukuki-politik özneler-insanlar” sistemi[6].)


Marksistler, kamu hukukunun hem koşullandırdığı hem de toplumsal iktidar ve politik faaliyet tarafından koşullandırılan spesifik yollara başvurmalıdır. Hukukun politik çatışmanın toplumsal sonuçları tarafından dışlanan epifenomenal bir gölge olduğunu iddia etmek, hukuk ve siyasetin diyalektik bir ilişki içinde olduğunu reddetme riskini almaktır. Hukuk, politik çatışmayı şekillendirebilir veya onu engelleyebilir. Bazı kamu hukuku örnekleri, özellikle anayasa hukuku, birçok politik aktör tarafından politika öncesi ya da “daha yüksek” hukuk biçimleri olarak görüldüğü ölçüde bunları basitçe toplumsal ilişkilerin işleyişi üzerine çizilmiş mistifikasyon serpintileri olarak görmezden gelmemeliyiz. Hukuk ve politikanın birbirlerine nüfuz edişi, ideoloji anlayışımız ampirik olarak gözlemlenen sosyal fenomenlerle karşılaşmalarda çok az da olsa analitik kavrayış elde edecek kadar kapsamlı olmadıkça toplumsal ilişkiler ve ideolojinin birbirine bağlanmasına indirgenmez. Kamu hukukunun içsel çelişkilerinin tam olarak anlaşılması ancak onun özerklik iddialarını belirli bir toplumsal rasyonalite biçiminde ciddi (ve eleştirel olarak!) ele alırsak mümkündür.


Anayasal biçimlerin yasallığı, onları, belirli bir yetki alanı içerisindeki kapitalist toplumsal ilişkilere kitlesel rıza görünümüyle donatır. Dahası anayasa hukuku (özellikle ABD, İsrail, Kanada, Almanya vb. gibi geniş yetkilere sahip anayasa mahkemelerine sahip ülkelerde) formel olarak demokratik kurumlara karşı kendi gerekçelendirme mantığını edinme eğilimindedir.


Bir örnek olarak, halk egemenliğinin rolünü (halk egemenliğinin kurucu gücü içeren somut ve belirli kitle etkinliği olmayan soyut idealini) düşünün. Demokratik politik süreçlerin anayasal sınırlar (ve onları denetleyen kurumlar ve normlar) içerisinde tutulması lehine argümanlar sıklıkla anayasal otorite hakkında spesifik iddialara başvurur: egemen halkın anayasal tasarımın nihai yazarı olduğu ve yapısını yeniden üretmenin halkın iradesini yerine getirmek olduğu iddiaları. Halk egemenliğinin varsayılan kurucu faaliyetinin yasal-kurumsal biçimlerde somutlaştırılması anayasal bir demokraside kendi hatırı sayılır normatif ağırlığına sahip olan bir şeydir.


Bu basitçe ideoloji veya hegemonya tarafından açıklanabilecek ya da açıklanması gereken bir şey değildir. Marksist bir anayasa hukuku açıklaması, anayasa mahkemelerinin yasama meclisleri tarafından çıkarılan kanunları geçersiz kılması gibi anayasacılığın çelişkileri karşısında halk egemenliğine başvurulmasının sıklıkla sentez temeli olarak görüldüğü yolları vurgulamalıdır.


Umuyorum ki anayasacılığın, yargı denetiminin ve kamu hukukun diğer yönlerinde yer alan ilişkilerin ve çelişkilerin daha derin bir Marksist analizi sadece teorik olarak üretken olmakla kalmayacak aynı zamanda toplumsal eleştiri ve politik strateji için yeni düşünce hatları da üretecektir.


Orijinal metin, 23 Ekim 2017 tarihinde “Marxism and Public Law” başlığıyla Legal Form sitesinde yayımlanmış olup, orijinal metne bağlantı üzerinden erişmeniz mümkündür.


[1]Jairus Banaji, Theory as History: Essays on Modes of Production and Exploitation (Leiden: Brill, 2010), 60.

[2]Marc W. Steinberg, “Marx, Formal Subsumption and the Law”, Theory and Society 39 (2010): 174.

[3]Ellen Meiksins Wood, Democracy Against Capitalism: Renewing Historical Materialism (Cambridge: Cambridge University Press, 1995), 27 (vurgular yazara ait).

[4]Evgeny Pashukanis, “The General Theory of Law and Marxism” [Genel Hukuk Teorisi ve Marksizm, çev. Onur Karahanoğulları, İletişim Yay., 2019], Piers Beirne and Robert Sharlet (eds.) i, Pashukanis: Selected Writings on Marxism and Law (London: Academic Press, 1980) içinde, 32–131; aynı zamanda https://www.marxists.org/archive/pashukanis/1924/law/ adresinden de ulaşılabilir.

[5] Perry Anderson, “The Antinomies of Antonio Gramsci”, New Left Review I/100 (1976): 28.

[6]Nicos Poulantzas, State, Power, Socialism [Devlet, İktidar, Sosyalizm, çev. Turhan Ilgaz, Epos Yay., 2006] (London: Verso, 2014), 86–87.

bottom of page