top of page

Polisin Hayaletimsi Varlığı

Juliane Baruck

Çev.: Mehmet Odabaşı


Ayrımcılık, aşırı güç kullanımı, ölümcül saldırılar - polis şiddeti, meşhur "çürük elmalar"a referansla açıklanabilecek bir sorun mudur? Walter Benjamin ve Jacques Derrida gibi filozoflara göre bu, daha derin, yapısal nedenlere işaret etmektedir: Bir kurum olarak polisin çelişkili anayasal mantığına. Benjamin'in 1921 tarihli Şiddetin Eleştirisi Üzerine[1] [Zur Kritik der Gewalt] adlı makalesi I. Dünya Savaşı deneyimi ve Kasım Devrimi'nin sonunda asker ve polis güçlerinin güçlenmesini ve Weimar Cumhuriyeti'nin siyasi çatışmalarını gören şiddetli savaş sonrası dönem tarafından şekillendirilmiştir. Buna karşın, yetmiş yıl sonra 1991'de yazılan Derrida'nın Force of Law[2] metni, anti-demokratik ve terörist güçlerin çoğalmasıyla Soğuk Savaş'ın bir yansımasını işaret etmektedir. Üzerinde düşündükleri farklı tarihsel geçmişlere rağmen, her iki düşünür de modern ulus devletteki polis örneğini, hukukun mitik - doğal olarak verilmeyen bir şey olarak - yapısını ortaya çıkarmak için kullanır. Hukuk ve şiddete ilişkin metinlerini birlikte yeniden okumanın, modern devlet aygıtı içindeki polisin yapısal konumunu yorumlamaya yardımcı olabileceğini ve sistematik polis şiddetinin kalıcılığını bireysel ihlallerin ötesinde bağlama oturtabileceğini öneriyorum.


Temel düzeyde, polis, devletin hukuk düzenini uygulama, yürütme, gözlemleme ve koruma araçlarını oluşturur. Bir kurum olarak, yasal normların bağlayıcılığını belirler ve devletin egemenliğini sürdürür. Başka bir deyişle, hukuk ile polis arasındaki ilişki araçlar ve amaçlar ilişkisidir; polis (araç olarak), ikincisinin korunması amacıyla şiddet uygulamak için hukuk (amaçlar) tarafından meşrulaştırılmıştır. Ancak gerçekte, polisin yalnızca bir hukuku uygulama aracı olarak işlevini çoğu zaman yerine getirmekte başarısız olduğu ve onlara yönelmenin ve hatta onlara karşı çıkmanın pek çok insan için bir seçenek olmadığı hızla ortaya çıkar.


Walter Benjamin, Şiddetin Eleştirisi Üzerine'de modern devletin polisinin bu tuhaf pozisyonuna değinir. İngilizce çeviriye ters düşmesiyle tanınan makale, hukukun mantığına zaten her zaman şiddetin eşlik ettiğini göstermek için, hem şiddet hem de meşru güç olarak çevrilebilecek olan Almanca Gewalt teriminin belirsizliğini kasıtlı olarak kullanır. Polise “hayaletimsi karışım” statüsünü atfeden Benjamin, polisin gücünün hukuku koruyan bir kurumun gücünü aştığını, çünkü kendi amaçlarını belirleyebileceğini savunmaktadır. Benjamin’in terimleriyle polis, hem hukuk-koruma hem de hukuk-koyma iktidarına (Gewalt) sahiptir. İlki polise hukuki amaçlara ulaşmak için harekete geçme hakkı verirken ("tasarruf hakkı"), ikincisi onlara "bu amaçlara geniş sınırlar içinde karar verme" hakkı verir ve böylece polis de "karar hakkı" sahibi olur (242) [ç.n. Atıflar metnin İngilizce çevirisinedir.] Benjamin'e göre, hukuk koyucu ve hukuk koruyucu güç (Gewalt) arasındaki tam da bu karmaşa, polisin “rezilliğini” oluşturur (242).


Bununla birlikte, bu iki polis gücü biçimi arasındaki sistematik bağlantı genellikle gizli kalmaktadır. Polisin kendi kendine empoze ettiği amaçlara ulaşma alanı, polisin faaliyet gösterdiği belirli hukuk sistemi ve faydalanmak zorunda olduğu belirsizlik tarafından kısıtlandığı için bir dereceye kadar sınırlıdır. Bu belirsizlik içinde polis hukuku meşrulaştırılmış yerini bulur:


“Aslında polis “hukuku”, devletin her ne pahasına olursa olsun ulaşmaya çalıştığı ampirik amaçlarını, belki çaresizlikten, belki de her hukuk düzenindeki iç bağlantılardan dolayı, artık hukuk düzeni aracılığıyla güvence altına alamadığı noktayı ifade eder. Bu nedenle polis açık bir yasal düzenlemenin olmadığı pek çok olaya “güvenlik sebebiyle” müdahale eder…” Benjamin, Critique of Violence, 243


Bu nedenle, hukuk sistemi ne kadar belirsiz olursa, yorumlama için o kadar fazla alan sağlar ve sonuç olarak polisin eylemlerini salt hukukun uygulanması gibi gizlemesi daha kolay hale gelir. Gerçekte, hukuk içindeki bu belirsiz alan, polisin, hukuk sisteminin amaçlarından yapısal olarak farklı olan amaçları belirlemesini gerektirmektedir. Benjamin, bu durumda, polisin "hukuksal amaçlarla en ufak bir ilgisi olmayan", "yasalarla düzenlenmiş bir yaşam aracılığıyla vatandaşa acımasız bir sorumluluk olarak eşlik ederken veya sadece onu denetleyerek" kendi amaçlarını kolayca belirleyebileceğini savunuyor (243). Benjamin'e göre polis, özellikle devletin belirli grupları koruyan veya farklı durumları düzenleyen özel yasaların olmadığı durumlarda göreli bir eylem özerkliğine sahiptir. Olağanüstü hallerde veya krizlerde polisin yetkilerinin genişletilmesi, polis müdahalesinin kapsamını daha da artırmaktadır. Örneğin, protestolar sırasında polis "gösterileri sakinleştirmek" ve "şehri korumak " için gönderildiğinde, böyle bir emirde ima edilen eylemlerin tam olarak ayrıntılarını veren gerçek bir yasal çerçeve yoktur.


Benjamin'e göre, polisin otoritesini belirleyen rezillik, her iki gücün de (Gewalten) kullanılmasını haklı gösterebilecekleri herhangi bir gerekçe sunmaktan muaf olmalarından kaynaklanmaktadır. Hukuk-koyucu gücü genellikle "zaferdeki değerini kanıtlamak için gereklidir" (243), yani, düşmanı yenerek kazanan, yeni bir hukuksal düzen kurmak için gerekli meşruiyeti kazanır. Polisin otoritesi, aksine, mevcut hukuk sistemi tarafından her zaman zaten meşrulaştırılmıştır. Ve hukuk-koruyucu güç tipik olarak "kendine yeni amaçlar koyamayabilir"(243) iken, polis de bu koşuldan muaftır çünkü devlet tarafından tam olarak bunu yapma yetkisi vardır. Her iki gücün (Gewalten) geleneksel ayrılığı bu nedenle polis durumunda açıkça askıya alınmıştır: "Gücü, medeni devletlerin yaşamındaki hiçbir yerde somut olmayan, her şeyi kaplayan, hayaletimsi varlığı gibi biçimsizdir" (243). Bu hayaletimsi doğa, polisin yalnızca yasaları uygulama, yorumlama ve değiştirme yeteneğinden değil, aynı zamanda hukuk ihlallerini sözde yasal olarak sunabilmesinden kaynaklanmaktadır. Polis kendi başına denetlenmediği ve eylem sınırları zorunlu olarak bulanık kaldığı için soyut ve sürekli mevcut bir korku nesnesine dönüşür. Özetle, kurumun kapasitesi, bir hukuk sisteminin kendisini korumak için uygun gördüğü meşruiyet çerçevesini yapısal olarak ihlal eder.


Bu ihlalin Benjamin'in okumasında, sırayla, üç geniş kapsamlı, yapısal olarak bağlantılı sonucu vardır. İlk olarak, polis, hukuku korumanın bir yolu olarak a priori meşruiyetini kaybeder. Hem hukuk-koruyucu hem de hukuk-koyucu gücünü (Gewalt) kullandığı için, sistematik olarak hukukun kendisi tarafından meşrulaştırılamaz. Bu nedenle, tam olarak polisin, belirli hatlar boyunca özerk hareket etme yetkisi vardır. Bu hatlar, polislik kurumunu belirli hukuki amaçlara ulaşmak için gerekli bir araç olarak meşrulaştırmayı amaçlayan bir hukuki yapının ihlaline yol açar. Sonuç olarak, salt yasayı koruma işlevini aşarak, Daniel Loick'in Benjamin'i son okumasında kısa ve öz bir şekilde ifade ettiği gibi, polisin hukukla ilişkisi, tutarlılık ilişkisi haline gelir (119).


İkincisi, kendi geçerliliğini kendi içinde temellendirememesinin sonucu olan polise bağımlılığında, hukuk keyfi ya da mitik olarak teşhir edilmektedir. Benjamin'e göre bu, her hukuk-koyma eyleminin doğasında bulunan şiddeti (Gewalt) görünür kılar: Hukuksal düzenin kendisi doğal olarak verilmez, keyfi olarak empoze edilir, tezahür ettirilir veya bir devlette uygulanır. Dolayısıyla Benjamin, her hukuk sisteminde yapısal olarak var olan bu türden keyfi gerekliliği, “dolaysız şiddetin mitik tezahürü” olarak tanımlar (249). Bu mitik şiddetin mukadder karakterini oluşturan şey, hukuk düzeninin, araçların gerekçelendirilmesine ve dolayısıyla en nihayetinde tüm şiddete karar vermesidir (248). Nihai amacı, kendini korumak olduğu için, bu mukadder, keyfi olarak-gerekli yasa, tüm şiddeti kendi içinde tekeli altına almaya çalışır (239). Herhangi bir diğer, yani bireysel veya toplu olarak dışarıdan gelen şiddet, (yalnızca) ayrı bir hukuk olarak özel biçiminde değil, aynı zamanda hukuk için de bir tehdit oluşturur. Bu nedenle, hukuk, diğer şiddete karşı kalıcı bir korku halinde var olur çünkü bu şiddetin içkin hukuk koyma kapasitesi ve dolayısıyla mevcut düzeni tamamen altüst etme potansiyeli vardır. (239) Hukuktaki tüm şiddetin tekelleşmesi, polis şiddetinin de basitçe yasanın savunması olarak örtbas edilebileceği anlamına gelir.


Sonraki üçüncü sonuç, polisin hukukun egemenliğine temel bir tehdit oluşturmasıdır. Polis, kendi egemenliğini sağlama kapasitesine göre, her zaman devlete bir tehdit oluşturmaktadır. O halde bu bulgu, meşrulaştırılmış bir amaç olarak hukukun üstünlüğünü zayıflatmaktadır. Başka bir deyişle, Loick'in ileri sürdüğü gibi, polisin hukuk-koyucu ve hukuk-koruyucu gücün (Gewalt) birleşmesi bir çelişki ile sonuçlanmalıdır: Polis, hukuku korumakla örneklenirken, aynı zamanda hukuk-koyma gücü olarak aynı hukuka doğrudan bir tehdit oluşturur (116-17). Polisin özerkliği başlangıçta yasayla sınırlandırılmış olsa da, Benjamin'in öne sürdüğü gibi, tam da yasaları uygulama ve "açık bir yasal durumun olmadığı yerlerde" (243) yorumlama ve karar verme gerekliliği polisin – her şeyden önce, eylemleri şu anda gerçekleşirken, hukukun tesisi zorunlu olarak bu şimdiki zamandan önce gerçekleştiği için – meşrulaştırmalarının çerçevesi olarak devlete dönme olasılığını sağlar.


Force of Law metninde Benjamin’in makalesine dayanan Jacques Derrida için, hukukun temel karakterini ortaya çıkaran bu üçüncü sonuçtur: Hukuk her zaman kendisine yönelik bir tehdit içerir. Benjamin'i izleyen Derrida, hukukun kendi kendine dayanamayacağını veya gerekçelendirilemeyeceğini öne sürer; bunu yapmaya yönelik herhangi bir girişim, kaçınılmaz olarak "meşru kurgu" (12) olarak, kendisini doğal olarak verilmiş ve dolayısıyla Platoncu anlamda nihayetinde meşru diye sunan bir şey olarak mahkûm edilmelidir. Yine de Benjamin polise hukuki meşruiyet sağlamanın imkânsızlığını göstermekle ilgilenirken, Derrida bu argümanı tersine çevirir ve polisin varlığının zorunlu olarak yasanın meşruiyet eksikliğinden kaynaklandığını ileri sürer: "Tanım gereği polis yasa gücünün olduğu her yerde mevcuttur veya temsil edilmektedir” (44). Bu, onun "hukuku tehdit eden şeyin zaten ona ait olduğu, [...] yasanın kökenine ait olduğu" sonucuna varmasına yol açar (35). Başka bir deyişle, Derrida, hukukun hiçbir zaman mutlak bir hakikate dayanamayacağını, bunun yerine tarihin olumsallıkları ve tarihsel adalet anlayışıyla karşılıklı bir etki sürecinde geliştiğini varsayar. Kendini yok etme olasılığı her hukuka kaydedilmiştir - tam da olumsallığından dolayı. Öyleyse polis, hukuku uygulayarak ve böylece yineleyerek bunu mümkün kılan örneğidir.


Derrida'ya göre hukuk açısından kurallar ancak uygulanabilir olduklarında geçerlidir. Bu nedenle, yasaların varlığı, uygulanma olasılığına bağlıdır (6). Poliste açıkça görülen hukuk koruyucu ve hukuk koyucu şiddetin karışımı, bu nedenle, hukukun oto-yapısökümcü olarak tanımlanabilecek merkezi bir yönüne dikkat çekmektedir.


“İki şiddet arasındaki ayrımın pekinliğini tehdit eden şey, Benjamin’in dışlayarak veya fark edemeyerek söylemediği şey temelde yinelenebilirlik paradoksudur. Bu paradoks kökenin köken olarak değer taşıyabilmesi, yani kendini koruyabilmesi için kendisini kökensel bir biçimde yinelemesi ve başkalaştırması gereğini meydana getirir. Polis ve yasayıcı polis hemen orada mevcut haldedir; ondan önce güçsüz olacak bir yasayı uygulamakla yetinmez” (Derrida, Force of Law, 43)


Polis kurumu paradigmatik olarak, bir hukukun kurulmasının her zaman yinelenen bir temel gerektiren bir biçimde korunmasını gerektirdiğini gözler önüne serer. Hâlihazırda kuruluş eyleminde olan hukuk, "tekrar etme imkânını asıl kaynağın merkezine kaydeder" (38). Sonuç olarak, Derrida’nın anlayışına göre, "saf bir koruyucu şiddet olmadığı gibi saf bir kurucu şiddet" de yoktur (38). Her hukuk, "kurduğunu iddia ettiği şeyi koruyabilmesi için" bir yeniden kuruluş içerir (38). Burada Derrida, hukuk koruyucu iktidar (Gewalt) tarafından hukuk koymanın kendi kendini güçsüzleştiren yönünü Benjamin'den benimser (karş. 55; 251).


Ancak bu, Derrida için egemenliğe yönelik bir tehdidinin dışarıdan, yani yasaya muhalefet eden bağımsız, özerk bir güç olarak polisten gelmediği anlamına gelir. Daha ziyade, polis her hukukun temel ve kurucu bir unsurunu sergiler: Yeniden kurulmasının gerekliliği her zaman kendi yıkım imkânını ifade eder. Ve bunun tersi de, hukukun bu yıkılma olasılığı, onun sürekli kendi kendini yetkilendirmesinin, devamının motorudur. Bu durum, polis şiddetinin (Gewalt) yapısal olarak kolaylaştırılmasına ve gizlenmesine olanak tanır, çünkü polis bir yasayı uygulamak ve onu tekrar tekrar yeniden kurarak meşrulaştırmak için harekete geçer. Bu yeniden kurucu güç olan polis, yapısal olarak hukukun ötesine ulaşır.


Benjamin’in ve Derrida’nın polis üzerine düşüncelerinden ne çıkar? Her ikisi de temelde hukukun mitsel bir kökene sahip olduğunu, evrensel geçerliliği iddia edebilecek mutlak bir yasanın olmadığını iddia ediyor. Benjamin, polisin hayaletimsi varlığını ve hukuk-koruyucu ve hukuk-koyucu güçlerin (Gewalten) karışımını vurgulayarak, yasayı korumanın bir yolu olarak şiddeti (Gewalt) meşrulaştırmanın imkânsız olduğunu göstermekle özellikle ilgilenmektedir ve böylece herhangi bir yasada örtük olan şiddeti (Gewalt) ortaya çıkarmayı amaçlamaktadır. Hukukun aynı temel meşruiyet eksikliğini analiz eden Derrida, polisin her hukukun doğasında var olan yıkım tehdidini, tam da kendi kendini meşrulaştırmanın imkânsızlığı nedeniyle ortaya çıkardığını savunuyor. Nihayetinde, hukukun görevi olan ve olmaya devam edecek olan bu meşrulaştırmadır.


Sonuç olarak, polis şiddeti, herhangi bir tam hukukileştirilmekten yoksun olan polis ile hukukun yapısal birleşmesi ile meşrulaştırılmaktadır. Bu nedenle, hem Benjamin hem de Derrida için tehlike, polis şiddeti bir araç olarak polisin varlığının dışında olmadığından, tek tek polis memurlarının suçlu olması değildir. Benjamin ve Derrida, daha ziyade, kökeni polisin temelinden kaynaklanan yapısal bir soruna işaret ediyor: Hukuki bir kurgu aracılığıyla, polis, kendilerinin uygulaması gereken bir hukukla meşrulaştırılır. Bu çelişkinin çözümü yoktur.


Orijinal metin “The Ghostly Presence of the Police” başlığıyla 14 Ekim 2020 tarihinde Journal of the History of Ideas Blog sitesinde yayımlanmıştır, orijinal metne bağlantı üzerinden erişmeniz mümkündür.


[1] Walter Benjamin, “Şiddetin Eleştirisi Üzerine”, Şiddetin Eleştirisi Üzerine, der. Aykut Çelebi, çev. Ece Göztepe, İstanbul: Metis Yayınları, 2010, sf. 19-42.

[2]  Jacques Derrida, “Yasanın Gücü, Otoritenin Mistik Temeli”, Şiddetin Eleştirisi Üzerine, çev. Zeynep Direk ed. Aykut Çelebi, İstanbul: Metis Yayınları, 2010, sf. 43-134.

bottom of page