top of page

Marx Hemen Şimdi! Peki Neden?

McKenzie Wark

Çev.: Yusuf Enes Karataş


Komünist Manifesto’nun ünlü bir ifadesiyle başlamak istiyorum: “Katı olan her şey buharlaşıyor, kutsal olan her şey ayaklar altına alınıyor ve insanlar nihayet hayattaki konumlarına, karşılıklı ilişkilerine soğukkanlı bir gözle bakmaya zorlanıyorlar”. Bu cümle içerisinde çok fazla şey barındırır ve bunlardan bazılarını açıklayarak “Marx hemen şimdi! Peki neden?” sorusu hakkında bir düşünme biçimi sunmayı umuyorum.


“Katı olan her şey buharlaşıyor.” Aslında Almancadansa İngilizcede kulağa daha hoş gelen bir ifade olduğu söylenebilir. Endüstri çağını, buhar gücünü, duman bacalarını gözümüzün önüne getiriyor. Ve yazıldığı zamanlarda modern bir bilim haline gelen kimyanın dilini de konuşuyor. Ayrıca geleneğin katılığının buharlaştığını da gösteriyor. Sözüm ona birbirine yakın topluluklardan oluşan bir dünya, yerini serbestçe hareket eden atomlara bırakıyor.


“Kutsal olan her şey ayaklar altına alınıyor.” Artık modası geçmiş bir üretim biçiminden çıkarılan dini bir dünya görüşü her bir adımda eski hakikatlerle hiçbir ilgisi olmayan hesaplama biçimleriyle aşılır. Gelenek çöküyor. Üretici güçler eski kısıtlamaları delip geçiyor ve karanlık düşünce alışkanlıklarının her zaman ebedi gerçekler olmadığını gösteriyor.


“Ve insanlar nihayet hayattaki konumlarına… soğukkanlı bir gözle bakmaya zorlanıyorlar.” Marx hala türümüzü Feuerbach’tan öğrendiği şekilde, öze sahip bir şey olarak düşünüyor. Tüm dini dünyanın bu özün niteliklerinin tersine çevrilmiş bir yansıması olduğunu düşünüyor. Bu inançların temelinin kapitalizm tarafından yok edilmesi gerçek yıkımdır.


“Hayattaki konumlar…” gebe bir ifadedir. İnsanların hayattaki konumları; toplumsal emek, temel şeyleri zorlukla elde etme, toplumsal olanı doğallaştırdığı gibi doğal olanı toplumsallaştırma, yapay biçimleri ortadan kaldırma ve toplumsal refah üretmektir. Veya yaklaşık olarak böyledir. Günümüzün gerçek eleştirisi, herhangi bir tartışmada değil, toplumsal üretimin aslında toplumsal refah üretmediği gerçeğinde bulunur.


“… karşılıklı ilişkilerine…” Eski inançların, üretim güçlerinin gelişmesinin lehim lambası altında eriyip gitmesi, toplumsal emeğin toplumsal refah üretiminin yerine sefalete ve güvencesizliğe dönüştüğü araçları ortaya koymaktadır.


“Katı olan her şey buharlaşıyor, kutsal olan her şey ayaklar altına alınıyor ve insanlar nihayet hayattaki konumlarına, karşılıklı ilişkilerine soğukkanlı bir gözle bakmaya zorlanıyorlar.” Gerçi işler pek de böyle yürümedi. Sermayenin ileriye yönelik devinimi, içsel dinamizmi, eski düzenin son kalıntılarını da parçalamış olabilir ancak çıplak kalmadı ve “soğukkanlı göz”ü ortaya çıkardı. Bilakis, kendi sarhoşluk biçimlerini üretti.


Bununla birlikte, bu metne ilişkin oldukça önemli olan bir husus da, Marx ve Engels’in sermayeyi daha da eski yöntem ve ayrıcalıklar açısından hesaba katmamasıdır. Geriye bakmazlar. Hatta ortaya çıkmakta olan bu dünya hakkında hayran oldukları pek çok şey olduğu dahi söylenebilir. Akla, bilimsel metoda, kozmopolit değerlere, modern iletişime değer verirler. Bu şeylerin potansiyeli, herkese uygun bir yaşam biçiminin genel ve toplumsal nitelikleri olarak nasıl gerçekleştirilebilir?


Bu değerlerin taşıyıcı hangi fail olabilir? Mülkiyet sorunu gündeme geldiğinde taraflı olduğunu çabucak açığa vuran bir evrenselliği ilan eden kapitalistler değil. Marx ve Engels’in Manifesto’nun başka bir yerinde söylediği gibi, değişim için gereken gerçek güçler “mülkiyet sorunu”nu gündeme getirenlerdir. Ne kendilerini ne de türlerini başlı başına değişimi meydana getirecek failler olarak görmezler. Fikirler sosyal dünyayı yaratmaz veya yeniden yaratmaz; sosyal dünya fikirleri yaratır ve yeniden yaratır.


Soyut bir fikir soyut bir fail gerektirir. Sermaye, yerel ve özeli, köylü ve batıl inançlıları ile dar kafalı aristokrat yönetici sınıfın önemsiz küçük kazançlarını ve sübvansiyonlarını parçaladı. Ancak aynı zamanda yerel ve özel, sağlam ve değişmez köylü yaşam biçimlerini de yok etti. Onları topraklarından sürdü ve endüstriyel emeğin molek ağzına attı. Artık zincirlerinden başka kaybedecek hiçbir şeyi olmayan emek, daha da soyut bir biçimin potansiyel taşıyıcısı haline gelir.


Bu noktada minik bir itirafta bulunacağım: Sadakatim Marx’tan çok işçi sınıfınadır. İşçi hareketi içerisinde, Marx bana parti okulunda öğretildi. Marksizm’imiz az da olsa kaba bir Marksizm idi. Alexander Bogdanov gibi ben de Marksizm’in en kalıcı özelliğinin işçi sınıfı bakış açısı olduğunu düşünüyorum. Bana göre Marksizm’in bundan başka temel bir metodu, dogması veya teorisi yoktur.


Dolayısıyla ‘Marx Hemen Şimdi! Peki Neden?’ diye sorulduğunda cevabın on dokuzuncu yüzyılın ortalarındaki daha kozmopolit radikal düşünürlerin küçük dünyasında dahi mevcut olan bir felsefeye, metoda veya dogmaya dönüşte yattığını düşünmüyorum. “Katı olan her şey buharlaşıyor, kutsal olan her şey ayaklar altına alınıyor” ve kuşkusuz bu, klasik Marksizm’in kendi doğrularını bile içerir.


Marx’a başvurmak artık belirli bir metot, dogma veya felsefe anlamına gelmez. O zamanlar olduğu gibi şimdi de Marx’a başvurmak emek bakış açısına başvurmak anlamına gelir. Ya da eski bir yoldaşın bana açıkladığı oldukça kaba terimlerle ifade edersek: Parti, işçi sınıfına bokun battaniyeye yapıştığı gibi yapışır.


Bu da bizi işçi sınıfının şu anda ne olduğuna ve nerede olduğuna dair ilginç sorulara getiriyor. Marx –Engels’in Manchester’daki psikocoğrafik çalışması sayesinde– sanayi işçi sınıfının esnaf ve zanaatkarın yerini aldığını fark etti. Ancak bu, emek için evrensel bir form haline gelmedi. Küresel emek dağılımı da sürekli hareket halinde olmaya devam etti. Muhtemelen şu anda Çin’de tüm Britanya Adaları’ndaki insan sayısından daha fazla sanayi işçisi vardır.


Bugünlerde üretim süreci bilgilerinin ne kadar sıkı örüldüğü düşünüldüğünde, endüstriyel işler pek de geçmişle aynı değildir. Marx, Manifesto’yu Alman felsefesinden alınmış tasavvurların yardımıyla yazdı. Kapital’i fizik, kimya ve fen bilimlerinden en güncel termodinamik ve metabolik tasavvurları içeren entelektüel kaynaklarla yazdı, Charles Babbage’ın endüstriyel teknolojisinin dikkatli etnografilerinden bahsetmeye gerek bile yok, ancak onun zamanında ortada hiçbir bilgi bilimi yoktu. Sadece fizik ve kimyanın değil, biyoloji ve enformasyon biliminin de araçsallaştırılmasından sonra emeğin ne olduğu bana sonuca bağlanmamış bir soru gibi görünüyor.


Bundan böyle emeğin yalnızca toplumsal üretimi değil, aynı zamanda ücretsiz emek, duygulanımsal emek ve seks işçiliği de dahil olmak üzere toplumsal yeniden üretimi de kapsadığı düşünülmelidir ki bu konular Marx’ın inatla ahlaki bir tutum takındığı konulardır. Belki de emek tamamıyla insanca bir mefhum değildir. Diğer türler de emek harcar.


Emek, standartlaştırılmış emek süreçlerini içerikle dolduruyorsa, belki de emeği standart içerik değil yeni biçimler üretmek olanları da düşünmek için bir yola ihtiyacımız var. Sözde yenilik ve yaratıcılık artık oldukça yeni yollarla metalaştırılıyor. Bilgi müştereklerinin çevrelenmesi, göze çarpar bir biçimde yirmi birinci yüzyıl tarzındaki sınıf mücadelelerinde önemli bir cephedir.


Ancak unutmayalım ki gezegen şu anda şehir sakinlerinin çoğunluğundan oluşuyor olsa da birçoğu hala arazide çalışıyor. Arazinin çevrelenmesi zayıflatılmış biçimde ilerliyor. İşçi sınıfının bakış açısı Marksizm ise, diğer sömürülen sınıflarla ittifak sorunları Marksizm’in gündeminin üst sıralarında yer almaya devam ediyor. Diğer sınıflarla, özellikle de en dar görüşlü gericiliğe en yatkın sınıflarla müzakere taktiklerinden bahsetmiyorum bile.


Son olarak, “katı olan her şey buharlaşıyor” ifadesi kasıtsız bir çağrışım kazanmıştır. Tasvirin dolaylı olarak çağrıştırdığı duman bacalarını düşünün. Buharlaşan şey çok büyük miktarda karbondan oluşur. Bu tüm iklim sistemini mahvetmek için yeterlidir. Marx’ın 1840’larda bundan hiç haberi yoktu. Ancak Kapital üzerinde çalışırken metabolik yarık dediği şeyi düşünmeye başlamıştı. Zamanının yerbilim çalışmalarını okumuştu. Metalaştırılmış tarımın nasıl bir çöl üreticisi olduğunu ve bunun jeokimyasal bir temeli olduğunu anlamıştı.


İşte bu noktadayız ve “Marx hemen şimdi! Peki neden?” Meta ekonomisinin kendine özgü dinamizmi hem emeği hem de doğayı, mübadele değeri üretiminde ve yönetici sınıf tarafından üretim fazlasının özütlenmesinde tüketilecek harcanabilir şeyler olarak ele alır. Bunun işçi sınıfını pek çok korkunç fiziksel yaralanma biçimiyle, aynı zamanda mental bozulma, anksiyete ve depresyonla nasıl zayıflattığını ve bozduğunu açıkça görüyoruz. İşinizin sizi mahvettiğini düşünüyorsanız, bir de biyosfere neler yaptığını düşünün.


Nihayet eski cüretkâr çağrıyı yeniden ifade etmek için biyosferin varlıkları birleşiyor. Tahvilleriniz ve tahvil piyasalarınızdan başka kaybedecek bir şeyiniz yok. Kurtarılacak bir dünyamız var.


Orijinal metin “Why Marx Now?” başlığıyla 7 Mayıs 2018 tarihinde Verso Blog sitesinde yayımlanmıştır, orijinal metne bağlantı üzerinden erişmeniz mümkündür.

bottom of page