top of page

Istisna Hâli ve Olağanüstü Hâl

Giorgio Agamben

Çev.: Yusuf Enes Karataş


Bir zamanlar saygı duyduğum bir hukukçu, hükümete yakın bir gazetede yeni çıkan bir yazıda, hükümetin son dönemde ilân ettiği olağanüstü hâlin hukuka uygunluğunu ilan eden argümanlarla meşrulaştırmaya çalıştı.


Söz konusu hukuk uzmanı, bu ayrımdan bahsetmeksizin, Schmitt’in, anayasayı korumayı veya eski hâline getirmeye amaçlayan geçici bir diktatörlük ile yeni bir düzen kurmayı amaçlayan egemen bir diktatörlük arasındaki ayrımını sürdürüyor ve istisna ile olağanüstü olan arasında (veya daha kesin olmak gerekirse istisna hâli ile olağanüstü hâl arasında) ayrım yapıyor.


Açıkçası, hiçbir anayasa kendisinin meşru bir şekilde ortadan kaldırılmasına imkân veren bir koşulu öngöremeyeceğinden argümanının hukuki bir temeli yoktur. Bu nedenle Schmitt, egemene ilişkin ünlü “istisna hâline karar veren” şeklindeki tanımını içeren siyaset teorisi üzerine yazısında, hukuk sistemi ile politik gerçeklik ve hukuk ile hukukun ilgası arasındaki bu sahipsiz toprakları tanımlamak için teknik bir terimi, Alman doktrininde ve Almanya dışında yerleşik hâle gelen “Ausnahmezusatnd”, “istisna hâli” terimine işaret eder.


Söz konusu hukukçu, Schmitt’in ortaya koyduğu ilk ayrımı yeniden değerlendirirken olağanüstü hâlin koruyucu, istisna halinin ise yıkıcı olduğunu kabul ediyor. “Olağanüstü hâl, mümkün olan en kısa zamanda normale dönmek için kullanılırken, istisna hâli kuralları çiğnemek ve yeni bir düzen yaratmak için kullanılır. Olağanüstü hâl bir sistemin istikrarını talep eder”, “istisna hâliyse aksine, başka bir sisteme giden yolu açması adına mevcut sistemin parçalanmasını talep eder”.


Bu ayrım, görünürde tabiatı gereği politik ve sosyolojik bir nitelik taşımaktadır ve söz konusu sistemin durumuna, istikrarına, parçalanmasına ve hukuki açıdan esas itibariyle özdeş olan hukuk düzeninin feshini emretme yetkisine sahip olanların niyetlerine ilişkin kişisel bir değerlendirmeyle ilgilidir çünkü her iki durumda da mevcut düzen yalnızca anayasal güvencelerin askıya alınmasıyla düzenlenmektedir. Kimsenin kesin bir biçimde yargılayabileceğini iddia edemeyeceği olağanüstü hâlin amacı ne olursa olsun yalnızca bir olağanüstü hâl vardır ve bir kez ilan edildiğinde, onu belirleyen koşulların gerçekliğini ve ciddiyetini doğrulama yetkisine sahip hiçbir otorite yoktur. Hukukçumuzun bir noktada şunu yazmak zorunda kalması tesadüf değildir: “Şu anda olağanüstü bir sağlık durumuyla karşı karşıya olduğumuz bana şüphe götürmez görünüyor”. Tıbbi bir otorite iddia edemeyen ve kesinlikle daha yetkili olan otoritelere karşı durabilen biri tarafından öne sürülen sübjektif bir yargı yeterince garip olsa da dahası var: hukukçumuz aynı zamanda “bilim camiasından uyumsuz sesler geldiğini” ve bu nedenle olağanüstü hâli emretme yetkisine sahip olanın bu sübjektif yargı sahibinin olduğunu öne sürüyor. Olağanüstü hâlin, belirsiz yetkiler içeren istisna hâlinden farklı olarak “yalnızca önceden belirlenmiş normale dönme amacına yönelik yetkiler içerdiğini” ancak bu tür yetkilerin “önceden belirlenemeyeceğini” sözlerine ekliyor. Mevcut durumla ilişkili anayasal güvencelerin askıya alınması açısından ikisi arasında bir fark olmadığını anlamak için çok büyük bir hukuki muhakeme yetisine sahip olmak gerekmez.


Hukukçumuzun argümanı iki yönden aldatıcıdır çünkü sadece hukuki olmayan bir ayrım getirmekle kalmaz, aynı zamanda hükümet tarafından emredilen olağanüstü hâli ne pahasına olursa olsun haklı çıkarmak için kendi yetkisinin dışında kalan olgusal ve şüpheli argümanlara başvurmak zorunda kalır. Ve bu daha da şaşırtıcıdır çünkü kendisi için sadece bir olağanüstü durum teşkil eden mevcut çerçevede, iki dünya savaşı ve faşizm sırasında bile sorgulanmayan anayasal hak ve güvencelerin askıya alındığını ve ihlal edildiğini bilmelidir; ve bunun geçici bir durum olmadığı, virüsün ortadan kaybolmadığını, kaybolsa bile her an tekrar ortaya çıkabileceğini tekrarlamaktan asla bıkmayan yetkililer tarafından şiddetli bir şekilde devamlı bir şekilde tasdik edilmektedir.


Belki de hukukçumuzun yazısının sonunda “tüm dünyanın, virüs dışında iyi bir gerekçe olmaksızın, aşağı yukarı kalıcı bir olağanüstü hâlde yaşadığını” ve “kapitalizmin ekonomik-sosyal sistemi”nin krizlerini hukuk devleti aygıtıyla aşamayacağını iddia etmeyen kişilerin görüşlerinden bahsetmesi bir entelektüel dürüstlük kalıntısıdır. Bu bakış açısıyla, “bütün toplumları pençesinde tutan virüsün pandemik bulaşıcılığının, boyun eğdirilen insanları kontrol altında tutmak için kullanılması gereken bir tesadüf ve öngörülemeyen bir fırsat” olduğunu kabul ediyor. İçinde yaşadığı toplumun durumu hakkında daha dikkatli düşünmesini ve hukukçuların (maalesef bir süredir olduğu gibi) sadece içinde yaşadıkları sistemi haklı çıkarmak zorunda olan bürokratlar olmaması gerektiğini hatırlamasını istemeliyiz.


İngilizceden çevirdiğimiz metin "State of exception and state of emergency" başlığıyla  Enough 14 sitesinde yayımlanmıştır, metne bağlantı üzerinden erişmeniz mümkündür.

bottom of page