Göç Uygulamalarının Ekonomi Politiği: Bölüm 1
Sameer Ashar & Amna Akbar
Çev.: Dilahan Bice Kurtoğlu
Liberaller ve ilericiler, ırkçılık ve kriminalizasyon gibi yönlerinin yanı sıra, göç ve sınır dışı yaptırımlarının sorunları hakkında şikâyet etmekteler. Eleştirilerinin kapsamı ise hemen hemen şöyledir: Göç uygulamaları sistemi; siyahi, Latin ve yine tüm diğer renkli göçmenler için adil olarak işlememekte ve bu durum göçmenlik uygulamalarının ceza hukuku uygulaması ile git gide iç içe geçmesi ile beraber daha da kötüye gitmektedir. (“Göçmenler suçlu değildir” itirazı da bu anlayış ile ilişkilidir; ancak hem göçmen hakları savunucuları hem de ırksal adalet hareketleri, suçlu olmanın anlamının da göçmen olmanın anlamı kadar ırkçı ve tarihsel bağlamda anlaşılması gerektiği hususlarını gözeterek, bu savı yapıbozuma uğratmış ve çürütmüşlerdir.) Bu kaygılar, ülkenin siyasi ve ekonomik gücünün yerleşimci sömürgeci hatlarını silerek, Birleşik Devletler’in bir göçmenler ulusu olduğuna ilişkin coşkulu bir anlatı zemininde vuku bulmaktadır. Ekonomi politiğin sorularını gözetmekte başarısız olmak suretiyle – özellikle ırksal kapitalizmin bugünkü mevcudu nasıl şekillendirdiği sorusu – bu eleştiriler açıklayıcı güçten ve tarihsel temellendirmeden yoksun kalmaktadır.
İki bölümden oluşan bu yazı serisinde, katkıda bulunan diğer meslektaşlar Tendayi Achiume, Angélica Cházaro, César Cuauhtémoc García Hernández ve Sherally Munshi ile birlikte, ekonomi politik ve ırksal kapitalizmin göç uygulamalarına dair tüm kapsamlı anlayışlar bakımından merkezi olduğunu ortaya koyuyoruz. Adam Cox ve Eric Posner’ın kullanmakta olduğu gibi bir devletin sınırları içerisindeki hukuki ve ekonomik yaptırımların ırksal anlamda tarafsız olduğu şeklindeki tanımlamalara karşıt bir noktadan yazıyoruz. Göç uygulamaları; devlet, piyasa ve emekçiler arasındaki küresel ve tarihsel ilişkileri anlamak için bizlere bir bakış açısı sunmaktadır. Velhasıl, göç uygulamaları, Birleşik Devletler ve Kanada gibi beyaz yerleşimci sömürgeci uluslarda, eski sömürge halklarının gelişlerini kısıtlamak ve bu hareketleri içeriye almamak üzere post-kolonyal bir araç olarak ortaya çıkmıştır. Bu noktada biz ise, göç uygulamalarına ekonomi politiğin lensinden baktığımızda meydana çıkan soruları ve kaygılarımızı ortaya koyuyoruz.
Bir ön husus olarak, özellikle Birleşik Devletler dahilinde, göçmenlik yaptırımlarının doğal olduğu kabulünden sıyrılmak önem arz etmektedir. Sınır Devriyesi Kuvvetleri (The Border Patrol), kölelik ve sömürgeciliğin resmi olarak sona ermesinin ardından ve Birleşik Devletler’in yeni topraklara doğru genişlemeye devam ettiği bir dönemde, yüz yıldan daha kısa bir süre evvel kurulmuştur. Gümrük ve Sınır Koruma Birimi’nin (US Customs and Borders Protection, kısaca CBP) kurulmasından ve takiben Güney sınırının kuvvetlendirilmesinden sonra dahi, göçmenlerin resmi evrakları ile ilgilenen bir iç polis kuvveti yoktu. 1986’daki IRCA (Göç Reformu ve Kontrolüne Dair Kanun, Immigration Reform and Control Act) düzenlemesine dek, ülkede bulunan göçmenler – özellikle çalışma izni bulunmayanlar – herhangi bir hukuki rejimin odağı yapılmamışlardı. Daha sonra, Uyuşturucuya ve Teröre Karşı Savaş gibi, göçmenlik yaptırımları da diğer ırksal tabiiyet kurma projeleriyle birleşti.
“Hukuka aykırılık” bir inşadır ve bu inşa, göçmenlere karşı ırk ve sınıf, beyaz üstünlüğü ve kapitalizm tarafından tanımlanan bir hiyerarşik düzeni sürdürmek için kullanılmaktadır. Bu inşa, ırk ve suç hakkındaki kalıplaşmış yargıları pekiştirir ve ırkçı hukuk uygulamalarına olanak yaratır. Aynı zamanda, göçmen iş gücünü hapis ve sınır dışı tehdidine karşı zayıf konuma getirir. Ekonomi politiği dışlayarak ırkçılık ve kriminalizasyona odaklanan bir siyasi fikir birliği, liberaller ve ilericilerin daha büyük resmi görmezden gelmelerine olanak sağlar. Göçmen hakları, ceza adaleti ve iş gücü alanlarında çalışan örgütleyiciler, hukuki rejimlerin ekonomi politik sonuçlarını ve etkili oldukları toplulukları nasıl etkilediklerini kavramışlardır. Hukuk akademisinin de bu konuyu dikkate almasının zamanı gelmiştir.
Göç uygulamalarının eşi görülmemiş şekilde yaygınlaşmasının en az üç ekonomi politik sonucu bulunmaktadır. Birincisi; göçmenlik yaptırımlarının yaygınlaşması, Birleşik Devletler’in sanayi sonrası ve geç kapitalist döneminde kemer sıkma, geniş çaplı kriminalizasyon ve hapis politikalarıyla tanımlanan nöbetçi emeğin genişlemesinin kurucu bir unsurudur. İkincisi, göçmenlik yaptırımları (hem iç kolluk faaliyetleri hem de Birleşik Devletlerdeki göçmenleri yakalamak için güney sınırının kuvvetlendirilmesi) bir alt işçi sınıfı yaratmaktadır ve bu işverenlerin sahip olduğu aşırı gücü de pekiştirmektedir. Üçüncüsü, göçmenlik yaptırımları, siyahi ve melez bireyler emeğinin mümkün olan en düşük ücretlerle fakir ülkelerden ihracını kolaylaştırarak, sömürgeci mantığı tekrarlamakta ve sağlamlaştırmaktadır. Bir sonraki yazıda, bu üç etki ayrıntılı olarak ele alınacaktır.
Orijinal metin “The Political Economy Of Immigration Enforcement: Part I” başlığıyla 6 Haziran 2018 tarihinde Law and Political Economy Project sitesinde yayımlanmıştır, orijinal metne bağlantı üzerinden erişmeniz mümkündür.