top of page

Adil Dönüşüm?

Sarah Krakoff

Çev. Büşra Uyar


“Her şekilde manzara son derece kötü, özellikle de yoksullar için.” Bir gazeteci, Uluslararası İklim Değişikliği Paneli (IPCC)’nin hazırladığı, iklim değişikliğinin çevresel adalet ve insan haklarına yönelik sonuçlarını ele alan taslak raporun incelemesini bu şekilde sonuçlandırıyor. Henüz halka açık olmayan, 800’den fazla sayfadan oluşan bu rapor, 1.5 santigrat derecelik artışın gıda sistemleri, su, barınak, altyapı ve sağlık üzerindeki etkilerini detaylandırıyor. Ülkeler, (Başkan Trump yönetiminde ABD’nin çekildiği) Paris Antlaşması kapsamında taahhütlerini yerine getirseler bile, 2030’a kadar küresel ısınmayı 1.5 derecede tutmak mümkün değil. Ülkeler taahhütlerini yerine getiremezlerse, dünya 2 derece ya da bundan da fazla ısınma yolunda ilerleyecek.


“İnsan toplumlarının karşılaşacağı riskler… bugünle kıyaslandığında, 1.5 derecelik küresel ısınmayla daha yüksek, 1.5 dereceyle kıyaslandığında ise 2 derecelik küresel ısınmayla çok daha yüksektir. Bu riskler, çeşitli yoksulluk, eşitsizlik ve ötekileştirme biçimleriyle karşı karşıya kalan insanlar için en yüksek düzeydedir.” —Taslak IPCC Raporu, 2018.


Bir yandan bu yeni bir şey değil. Çevresel zararlar ve her türden zarar, halihazırda savunmasız olan insan, topluluk ve bölgeler üzerinde orantısız etkilere sahip. Depremler, yangınlar, seller ve kuraklık kendi kendilerine ayrımcılık yaratmazlar. Ancak yapısal servet, insanları doğal afetlerin olumsuz sonuçlarından izole eder ve onların daha hızlı iyileşmelerine yardımcı olur. Mike Davis ve John Mcphee’nin belgelediği gibi, farklı tonlarda da olsa, servet, onları dokunulmazlıktan mümkün olduğunca uzak tutarken aynı zamanda doğal felaketlerin yolunu da inşa eder. Malibu’nun gösterişli kanyon sakinleri yangının söndürülmesinden ve Pasadena’nın “craftsmen stili” evleri Los Angeles Nehri’nin kemendinden yararlanırken, Los Angeles nüfusu bir bütün olarak kamusal alanlarını ve nehir kıyısındaki verimli bölgelerini kaybetti. İklim değişikliği doğal afetlerin yarattığı doğal olmayan eşitsizlikleri daha görünür ve kritik bir hale getirdi; ancak adaletsizlik manzarası, hızla yükselen sera gazı emisyonlarından önce geldi. Çevre kanunları da dahil olmak üzere, kanunlar, bazen bu adaletsiz manzarayı şekillendirdi ve bazen de çevresel ve ekonomik çıkarların eşitsiz dağılımına karşı duracak çok az şey yaptı.


Buna rağmen işin handikabı, iklim değişikliğine yönelik çözümlerin aynı zamanda muhtemelen en ağır şekilde yoksulları etkilemesidir. Taslak rapor bunu da kabul ediyor ve adalet ve hakkaniyet ilkelerinin sıfır karbon ekonomisine entegre edilmesi için çağrıda bulunuyor. Aksi takdirde, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine karşı en savunmasız insan toplulukları da iklim değişikliğine çözüm bulma çabaları yüzünden geride bırakılacak. Bu, sera gazı yaymaya devam etmek için bir argüman değil. Yoksul topluluklar, hepimizin muhtaç olduğu doğal sistemleri aşındırmaya devam edecek “aynı tas aynı hamam” eşitsizliği nedeniyle daha da kötü durumdadır. Bu durum daha ziyade, ne yaparsak yapalım, başka bir şekilde yapmayı isteyerek hedeflemediğimiz sürece eşitsizliği perçinleyeceğimizin karanlık bir hatırlatıcısıdır.


Amerika’nın batısındaki iki yer -Arizona’daki Navajo ve Hopi toprakları ve Montana’daki Crow Kabilesi bölgesi- iklim değişikliğinin iki katmanlı eşitsizliğinin örneklerini gösteriyor. Bunlar, aynı zamanda, ABD yasalarının ve politikalarının, ırksal özellikler de dahil olmak üzere eşitsizliğin bağlamını nasıl inşa ettiklerini de gösteriyor. Crow Kabilesi, Navajo Ulusu ve Hopi Kabilesi -egemenliklerinin federal anlamda tanındığı yerli halklar- büyük ölçüde kömür gelirine bağlı ekonomilere sahiptir. Crow’da tek bir kömür madeni, Kabilenin federal olmayan gelirinin yüzde ellisini oluşturuyor. 1974’te açılan Absaloka Madeni 170 kişiyi çalıştırıyor. Kömür pazarı kuruyunca Kabile, 1.300 çalışanından 1.000’ini işten çıkarmak zorunda kaldı. Crow’un geçmişinde yoksulluk ve işsizlik oranları sırasıyla %31,5 ve %24’tür, bu nedenle topluluk, bu kayıpları şiddetli bir şekilde hissediyor.


Navajo Halkı ve Hopi Kabilesi de kömürün azalması nedeniyle iş ve gelir kayıplarıyla karşı karşıya. Navajo Üretim İstasyonu’nun (NGS) 2019’da kapatılması planlanıyor. NGS, çöl boyunca uzanan 336 mil uzunluğunda bir kanal olan Central Arizona Projesi aracılığıyla Mead Gölü’nden Phoenix’e su pompalamak için elektrik sağlayan 2.250 megawatt’lık bir enerji santrali. Salt River Projesi, Islah Bürosu ve güneybatıdaki diğer kamu hizmetleri de dahil olmak üzere NGS’nin sahipleri, geçtiğimiz yıl santrali işletmenin artık ekonomik olmadığını duyurdu. Doğalgaz daha bol ve ucuz hale gelirken kömür fiyatları yükselmiştir; piyasa ilkeleri de böylelikle kömürle çalışan üretim istasyonunun satışını zorunlu kıldı. NGS, Navajo Halkı topraklarında yer alıyor ve yaklaşık %80'i kabile üyesi olan neredeyse 400 kişiyi istihdam ediyor. NGS, kömürünün tamamını Black Mesa’da bulunan Kayenta Madeni’nden alıyor. Navajo Halkı ve Hopi Kabilesi, Peabody Enerji’den her yıl kabaca 51 milyon dolarlık işletme payı ve vergi alıyor. Hopi için kömür geliri, kabile hükümetinin yıllık bütçesinin neredeyse yarısını ve Navajo için de yaklaşık yüzde altı kadarını oluşturuyor. Navajo ve Hopi için, NGS ve madenlerdeki yüksek ücretli işlerin kaybından kaynaklanan dalgalanma etkileri de var. Crow’dakilere benzer geçmiş işsizlik ve yoksulluk oranlarıyla yılda 100.000 dolardan fazla kazanan kabile üyeleri, aileleri ve toplulukları için temel dayanak noktası. Tüm büyük endüstriyel tesisler gibi, NGS ve madenler de çevredeki mağazalara ve hizmet işletmelerine ikincil ekonomik faydalar sağlıyor.


Başlangıçta, Navajo Ulusu başkanı Russell Begaye Trump yönetiminin NGS ve Kayenta Madeni’nin ömrünü uzatacağına dair umutlarını dile getirdi. Başkan Trump ve İçişleri Bakanı Ryan Zinke, kömürü geri getireceğine ve Amerika’nın ilk “enerji hakimiyeti” dönemini başlatacağına söz verdi. Ancak gerekli olacak devasa kömür devlet yardımlarının federal düzenleyici kurumlar için tatsız olduğu ortada. Federal Enerji Düzenleme Komisyonu (FERC) kısa bir süre önce, yerli kömür endüstrisini desteklemenin enerji şebekesinin direncini iyileştirmek şöyle dursun, istikrara kavuşturmak için bile işe yaramayacağı sonucuna vararak kamu kuruluşlarına kömür stoklamak için fazladan ödeme yapacak bir planı reddetti. NGS’yi satın alacak birini bulmak için son tarih, işletmenin potansiyel alıcıları hakkındaki söylentilerden başka bir şey olmadan, Ekim 2017’de geldi ve geçti. Tıpkı yerlilerin topraklarına yönelik daha önceki vaatler gibi, kömürü canlı tutma vaadinin de yalan olduğu görülüyor.


Birçok Navajo ve Hopi insanının fark ettiği gibi, NGS ve Kayenta Madeni’nin sonu, toplumlarının ekonomik olarak zarar göreceğini bilmelerine rağmen, çoktan gelmiş durumda. Maden ve üretim istasyonu, onlarca yıllık çevresel tahribata ve halk arasında sosyal kargaşaya yol açtı. Black Mesa’nın[1] altındaki devasa kömür kaynaklarının keşfi, madencilik şirketinin kira sözleşmeleri için hangi hükümetin peşine düşeceğini kesinleştirme isteğiyle ateşlenerek Navajo Ulusu ile Hopi Kabilesi arasında onlarca yıl süren bir toprak anlaşmazlığına neden oldu. Anlaşmazlık, federal hükümetin Kabilelerin topraklarını sınırlayan idari kararlardaki dikkatsiz dilinden kaynaklandı. Black Mesa’daki tartışmalı bölgede binlerce Navajo Kabilesi üyesi yaşıyordu ve bu kişiler, bu toprakların hattın Hopi tarafına düştüğü kabul edildiğinde zorla yerlerinden edildi. Daha binlercesi de 1.5 milyon dönümlük araziyi kapsayan tüm sitenin 40 yıl boyunca donmasından etkilendi. İçişleri Bakan Yardımcısı Robert Bennett’ın dayattığı donma, arazinin batı yakasındaki Navajo sakinlerinin elektriğe, telefon hatlarına ulaşmasını, hatta toprak talebi anlaşmazlığı çözülene kadar çatılarını veya ağıllarını tamir etmelerini engelledi. Toprak anlaşmazlığı ve Navajo Ulusu ve Hopi Kabilesi’nin tek-kaynaklı ekonomilere dönüştürülmesi, Navajo ve Hopi bölgelerinin büyük bölümlerinin kasıtlı olarak azgelişmiş kalmasıyla sonuçlandı. Belki de en ironik olanı, Black Mesa madenle dolu olduğu ve NGS kirliliğe yol açan maddeleri Navajo hava sahasına pompaladığı için, NGS’ye üretilen elektriğin neredeyse hiçbiri Navajo veya Hopii ev veya işyerlerine fiilen ulaşmadı. Bu zamana kadar, Navajo evlerinin neredeyse üçte birinin akan suya veya elektriğe erişimi olmadı.


Aynı zamanda, Navajo ve Hopi halkı NGS’nin ve madenlerin sebep olduğu çevresel yıkımın yükünü de taşıdı. Hava kirliliğinin yanında, yıllardır, kömür madenleri kömürü Mojave Elektrik Santrali’ne (o zamandan beri kapalı) taşımak için çok yüksek miktarda su kullandı. Black Mesa’nın altında saf akiferler çıkarıldı ve birçok kabile üyesine göre toprağın çökmesine sebep olacak ve tarım ve içme için yetersiz su bırakacak şekilde yerel kaynaklar tükendi. Bu nedenle kömürden kurtulmak yalnızca küresel iklim değişikliğine yön vermek için değil, aynı zamanda Navajo ve Hopi tabiatının sağlığını ve bütünlüğünü yeniden sağlamak için de gerekli.


Fosil yakıt gelişiminin yarattığı çevresel zararların sıkıntısını çeken Crow Kabilesi, Navajo Ulusu, Hopi Kabilesi ve diğer topluluklar iklim değişikliğinin etkilerine de en savunmasız olanları. Kurak toprakları, uzun süreli kuraklık döngülerine, aşırı hava koşullarına ve kültürlerinin merkezinde yer alan ekolojik sistemlerinin bozulmasına daha fazla maruz kalacak. Bununla birlikte ekonomileri de kömürün ani düşüşüyle sarsılıyor. Bu üç yumruk, kalkınma ve korumanın iç içe geçmiş ayrımcı etkilerinin uzun geçmişinden kaynaklanıyor. Kaynak çıkarma ve kalkınmayı teşvik eden yasalar ve politikalar, ani şekilde yükselen ve aynı hızla düşüşe geçen ekonomiler miras bıraktı ve çevresel koruma, ülkenin geri kalanının ıssız kurban bölgeleri olarak gördüğü alanlara hiçbir zaman tam olarak ulaşamadı. 1960’ların sonlarında çevre aktivizmi zirvesini yaşarken Sierra Club ve diğer ulusal çevre grupları, Büyük Kanyon’daki barajları (çevreci kazançlar nedeniyle iptal edildi) Navajo Üretim İstasyonu (çevreci imtiyazlardan sonra izin verildi) için takas etti. Ve koruma yasalarının daha uzak tarihinde Yerli halk, Beyaz sakinlerin korunmasını sağlamak için tabiatlarından zorla mahrum bırakıldı. Geniş yerli toprakları Yellowstone’dan başlayıp büyük ovalara kadar uzanan Crow Kabilesi, ülkenin ilk milli parkından, burayı yerli olmayan insanlara saklamak için tahliye edildi.


IPCC Taslak Raporu eşitsizliğin bu daha geniş bağlamını yansıtıyor. Rapor, yoksulların sıfır karbonlu bir dünyaya geçişin yükünü çekmemesi gerektiğini söylüyor; ancak kömüre bağımlı bir ekonomiden adil bir dönüşüm nasıl olacak? Görünen o ki, bazı iyi fikirler var. Enerji Ekonomisi Enstitüsü’nün DinéHózhó L3C (Navajo’da toplum temelli kâr amacı gütmeyen bir kuruluş) ile birlikte hazırladığı “Moving Forward: A Transition Plan for the Navajo Generating Station” isimli bir rapor, Navajo Ulusu’ndaki durumu analiz etti. Rapor, federal liderlik ve finansmanla, uzun vadeli bir iş ve ekonomik planı teşvik ederken fabrika ve maden işçileri için geçici istihdam sağlamanın da mümkün olabileceği sonucuna vardı. Rapor, Kongre’nin üslerin kapatılması konusundaki benzer çabalarına dayanarak adil dönüşümün başlıca özelliklerinin ana hatlarını belirliyor: Sektör geçişleri konusunda federal finansal destekte bulunmak, Kabile bütçelerine ödemeler yapmak, çalışanlara kıdem tazminatı ve geçici ödemeler yapmak ve bir “Dönüşüm Kuruluşu” için finansman sağlamak. Dönüşüm Kuruluşu, Arizona’daki iş topluluğundan, Arizona devletinden ve yerel hükümetlerden, Navajo kabilesinden, kısım hükümetlerinden, sendikalardan ve işçi organizasyonlarından gelen temsilcileri içerecek. Hedefler, tüm çalışanlar için birebir iş ikamesi bulmak, sektör geçişi sırasında istihdam sağlamak için mevcut işletmelerle çalışmak ve uzun vadeli sürdürülebilir ve çeşitlendirilmiş ekonomik faaliyetlerin tohumlarını atmak olacak. Rapor, geçişin beş yıl içinde, toplamda 380 milyon dolarlık federal katkı gerektireceğini tahmin ediyor. Bu iyimser gelebilir, ancak bölge ve bu bölgenin aktörleri hakkında belli gerçeklere dayanan kömürün aşamalı olarak nasıl bırakılacağı konusunda bilgilendirici, ayrıntılı bir plan gerektirir. Fiyat tahmini çok düşük olsa bile, Trump yönetiminin kömüre sağladığı para yardımı konusunda ödemeye razı olduğu miktardan çok daha azdır.


Yine de… bu çaba için gereken federal liderliğin ve finansmanın gelmeyeceğini kesinlikle söyleyebiliriz.


Bu önemli noktada, dünyadaki yoksullar için baş gösteren bu trajedinin her iki tarafına da odaklanmak önemlidir. Bir yandan, iklim değişikliğine karşı çifte savunmasızlıklarının nedenleri ve çözümleri karmaşık ve büyük ölçüde hukuka ve siyasete dayanıyor. Diğer yandan, adil ve eşitlikçi yaklaşımlar düşünülemez değil. Güçlülerin (ister sömürücü ister korumacı) çıkarlarına hizmet eden yasa ve politikalarla şekillendirdiği renk-temelli adaletsizlik tarihinin sadece uzun bir adım ötesindeler.


Orijinal metin Just Transitions? başlığıyla 29 Ocak 2018 tarihinde Law and Political Economy Project sitesinde yayımlanmıştır, orijinal metne bağlantı üzerinden erişmeniz mümkündür.


[1] ABD’nin Oklahoma şehrinde yer alan bir plato (ç.n.).

İLETİŞİM

bottom of page